"Ben sana önümüzdeki çeyrek yüzyıl boyunca kaknem demeyi yasaklamamış mıydım ulan kaknem?" dedi.
"Gölgelerin dansetmesine kainat üzerinde dövülmüş hiçbir çivi engel olamaz" dedi.
"Dize dediğin sağlam durur, yanyana olur ki esen rüzgarlardan onları korumak için üzerlerine koyduğun taşlar ruhunu saklamasın." dedi.
"Ben seni insanlar hakkında üzülmeyi bırak diye komünist arkadaşlarımla tanıştırmaktan imtina etmedim mi?" dedi.
"Unutma, imtina'yı kullanmak da yasak sana." dedi.
"Saç dediğin ya beyazlayan, ya dökülen bir şey, hem sen sensen kafanın kendisiyle gurur duymayı öğrenmelisin, üzerindekiler ile değil." dedi.
30 Aralık 2007 Pazar
Sigara Külü
Tek tük sayılabilmeye yolaçacak umut kırıntılarını hevessizce masanın altına süpürecek denli çok beyaz saç, öyle ki siyah olanlar azınlıkta olmanın verdiği kuşatılmış ada psikolojisiyle kendilerini kaldırımların siyahlığına
sokakların soğuğuna
artık çoktan solmuş güllerin yalnızca dikenden ibaret kaknemliğine
patlamış bir plastik topun duvarda bıraktığı ize
bembeyaz fayansla kaplı morg duvarlarına
dansetmekten yorgun düşüp kendilerini oldukları yere çivilemeye karar veren gölgelerin son gülümsemesine
kare desenli bir kazağın üzerine bırakırlar.
işte o kazağın üzerinde, beyaz saç ile kazağa kim bilir hangi rehavet anında düşmüş olan sigara külü; arkadaş olurlar.
sokakların soğuğuna
artık çoktan solmuş güllerin yalnızca dikenden ibaret kaknemliğine
patlamış bir plastik topun duvarda bıraktığı ize
bembeyaz fayansla kaplı morg duvarlarına
dansetmekten yorgun düşüp kendilerini oldukları yere çivilemeye karar veren gölgelerin son gülümsemesine
kare desenli bir kazağın üzerine bırakırlar.
işte o kazağın üzerinde, beyaz saç ile kazağa kim bilir hangi rehavet anında düşmüş olan sigara külü; arkadaş olurlar.
ıslak palto
yağmurlu kış günlerini kimse sevmez, hiçbirimiz kirli siyah sandıklarımızdan çıkardığımız son beyazlığının üzerinden yüzyıllar geçmiş çocukluk anılarımızın arkasına saklanmaya gerek duymayacak kadar yaşlandık. Varsa bile ruhunuzda hayatın gizemli mutluluğuna kendisini sebepsizce kaptırmış bir kaç yaşayan hücre, koşarak geldiğiniz evde görmeyi umduğunuz tek şeyin ıslak bir palto olduğu gerçeği sizi soğuktan moraran yüzünüzü kıpkırmızı hale gelene kadar tokatladığı an bunun sizi yaşamaya sevkeden bir anlam olmadığı müddetçe kainatın ieçrisinde bir zerre kadar anlamı olmadığını anlayacaksınızdır.
27 Aralık 2007 Perşembe
Odam ısınmıyor, pencereden ya da başka hangi cehennemden geldiğini bir türlü çözemediğim soğuk içime girip çıkıyor.
uyuyorum, uyanamıyorum. uyanıyorum, uyumuyorum.
uyku esir alıyor zihnimi, tam olacakken vazgeçiyor.
geceyi ortadan ikiye kesen bir el uzanıyor bana doğru, yaklaştıkça saydamlaşarak,
solgun, belki bembeyaz,
uyuyorum, uyanamıyorum. uyanıyorum, uyumuyorum.
uyku esir alıyor zihnimi, tam olacakken vazgeçiyor.
geceyi ortadan ikiye kesen bir el uzanıyor bana doğru, yaklaştıkça saydamlaşarak,
solgun, belki bembeyaz,
12 Aralık 2007 Çarşamba
ne derseniz deyin adına;
bir sürü tuğlayı üstüste koyarak inşa edeceğiniz bir duvar
yeşertmeye çalıştığınız bir ruh
en soğuk kış günlerinde avuçlarınızın arasında ısıtmak için sıcaklığınızı verdiğiniz bir çiçek
-ki bunu başarmak asla paltonuzun önündeki üç düğmeyi iliklemek kadar kolay olmayacaktır-
karar vermek zorunda olmaktan nefret etmenizi sağlayan her karar anı
bahçenizin tanrısal harmonisini bozan ufacık bir ayrık otu,
bir düşüş,
-sarı, yerinden bir daha takılmamak üzere çıkmış ve eğri duran bir kafatası gibi-
bir kayboluş,
-beyaz, üzerini örten soğuk karanlığı yırtmak için asla çabalayamayacak kadar cansız-
ve bir tek başınalık;
-ayna önünde dökülen yaşlarla yıllarca sürebilecek, yırtılması zor ama imkansız olmayan-
bir gülümseme,
-sıcak, evrenin varolduğu noktadan tanrının elinin bile dokunmadığı köşelerine kadar doğan ve yokolan tüm güneşlerden bile sıcak-
bir varoluş,
-bembeyaz, gökkubbenin iki yanına uzanmış melek kanatları gibi lekesiz-
ve bir birleşme
-mavinin ve morun en güzel tonlarında, kainatın bile hayal edemeyeceği kadar güzel-
hepsi sonsuzluğun üzerine kocaman harflerle yazılmakta olan hikayemizin parlayarak yıldızlar arasında yer alacak bölümlerinden ibarettir.
hangisini yaşayacağımız ise, yaptığımız seçimlere bağlıdır.
insan, seçtiği hayatı yaşar.
beyaz, umutsuzluğu da anlatabilir size; yalnızlığı da,
hayatınıza girmiş en güzel şey olan bir meleğin kanatlarını da.
seçim bize aittir.
bize.
bir sürü tuğlayı üstüste koyarak inşa edeceğiniz bir duvar
yeşertmeye çalıştığınız bir ruh
en soğuk kış günlerinde avuçlarınızın arasında ısıtmak için sıcaklığınızı verdiğiniz bir çiçek
-ki bunu başarmak asla paltonuzun önündeki üç düğmeyi iliklemek kadar kolay olmayacaktır-
karar vermek zorunda olmaktan nefret etmenizi sağlayan her karar anı
bahçenizin tanrısal harmonisini bozan ufacık bir ayrık otu,
bir düşüş,
-sarı, yerinden bir daha takılmamak üzere çıkmış ve eğri duran bir kafatası gibi-
bir kayboluş,
-beyaz, üzerini örten soğuk karanlığı yırtmak için asla çabalayamayacak kadar cansız-
ve bir tek başınalık;
-ayna önünde dökülen yaşlarla yıllarca sürebilecek, yırtılması zor ama imkansız olmayan-
bir gülümseme,
-sıcak, evrenin varolduğu noktadan tanrının elinin bile dokunmadığı köşelerine kadar doğan ve yokolan tüm güneşlerden bile sıcak-
bir varoluş,
-bembeyaz, gökkubbenin iki yanına uzanmış melek kanatları gibi lekesiz-
ve bir birleşme
-mavinin ve morun en güzel tonlarında, kainatın bile hayal edemeyeceği kadar güzel-
hepsi sonsuzluğun üzerine kocaman harflerle yazılmakta olan hikayemizin parlayarak yıldızlar arasında yer alacak bölümlerinden ibarettir.
hangisini yaşayacağımız ise, yaptığımız seçimlere bağlıdır.
insan, seçtiği hayatı yaşar.
beyaz, umutsuzluğu da anlatabilir size; yalnızlığı da,
hayatınıza girmiş en güzel şey olan bir meleğin kanatlarını da.
seçim bize aittir.
bize.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)