- Neredeyiz ?
- Bilmek, mutluluğa götürecek mi seni ?
- Nasıl geldik buraya ?
- Mum ışığı kesti ayaklarımızı yerden, ellerimizle kanatlandık, ve kanatlarımız açıldıkça daha çabuk tırmandık bulutlardan oluşan merdivenleri.
- Nereye gidiyoruz?
- Ayışığına. Kimsenin uğramadığı kumsallara. Tanımadığın insanlar içini acıtan şarkılar çalarken sana, kimin yaptığını bilmediğin bir duvar resminin karşısına çakılı kaldığın arka sokaklara. Kalabalığın içindeki yalnızlığa gidiyoruz, gürültünün içindeki huzura, mutluluğun içindeki huzura.
- Kimsin sen?
- Kaybettiğini arayan ve korkmuş bir çocuk, kanatlarını kullanmayı unutmuş paslı bir melek, iyileşmeye pek niyeti olmayan bir yara.
- Kimim ben?
- Kayıp ama korkmaya hiç niyeti olmayan bir çocuk, insanlar kanatlarına dokunurken gözlerini kapatmadıkları için uçmak istemeyen bir melek, yaralı bir deniz kızı.Alice.
- Beni nereden tanıyorsun ?
- Rüyalardan , yaşanmış ve gökyüzünde birer sedadan ibaret kalmış hayatlardan. Belki hepimizin geldiği derin, berrak kaynaktan.
- Neden daha önce bulmadın beni?
- Kabuslardan, yaşanmak zorunda olan ve tozlu bir zımpara gibi ruhlarımızı törpüleyerek kan içinde bırakan hayattan. Belki de seninle birlikte hepimizin geldiği kaynağı bulmaktan korktuğumdan.
**
Her ne kadar biz zerre kadar hissetmesek de tüm kareleri yukarı aşağı sürekli hareket eden bir satranç tahtası gibi huzursuzca kıpırdanıyordu dünya etrafımızda, ve ben cevaplarını bilmediklerim dahil tüm sorularına cevap verdim. Gözlerim içine akarken , eli elimde, saçlarından dökülen yıldızların sesi kulaklarımda, ayın karanlık yüzünden kanatlarına süzülen serin rüzgar tenimdeyken dinledim onu.
**
Daha neler mi söyledi bana ?
Hayatından bahsetti bana. Hayatımdan.
...
3 Şubat 2007 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder