Titretme şu s.ktiğimin masasını diye gürledi çocuğa, ve gözünün önüne öfkeden kızaran yüzünün nasıl bir hal aldığı geldi. Yüzünü kaplayan sık sakalları olmasa öfkeli bir kurabiye gibi görüneceğini düşünüp çaktırmadan gülümsedi.
Çocuk masayı salladıkça tepesinde hareketini arttıran kırmızı ampulu eliyle bir kere daha sabitledi, ve yapmaya çalıştığı işe devam etti.
Katladı bir kere daha, olmadığını hissetti. Açtı, kat yerlerini eliyle düzeltti, okkalı bir küfür savurup göklerdeki babalara, bir kere daha kıvırdı.
Tam ucundan tutup hafifçe çekecekti ki, masanın tekrar sallandığını hissetti, eli titredi, sakince elindekini masaya bırakıp ellerini kavuşturdu.
- "Bunu bitiremezsem asla yükselemeyeceğimizi biliyorsun değil mi?" diye sordu kan çanağına dönmüş gözlerini iyice büyüterek. " Yaşamakta olduğumuz boktan dünyadan kurtulmak için, ruhlarımızı ışığın altında yıkayabilmek için son çaremiz bu belki de."
- "Ama asla hepsini içine sığdıramayacağız işte!" derken omuz silkti çocuk. Bakışlarını babasından kaçırıp masada yatan şeye yöneltti. Endişeli, ve bir o kadar da ümitsiz, ıslanmaması için masanın üzerinde birikmeye başlayan suyu eliyle aşağıya döktü.
- "Sığdırabildiğimi sığdıracağım, ve bunlar benim kurtarabildiklerim olacak." dedi adam hırıltıyla. Nemden cızırdamaya başlayan ampul son ışıklarını verirken, bir kere daha katladı, bir kere daha, ve yumuşak bir hareketle çekti.
Olmuştu.
Heyecanla masanın üzerinde duran küçük plastik hayvanları yaptıkları kağıt gemiye doldurdular, ve odaya dolmakta olan suya bıraktılar. Çocuk annesinin resmini iliştirdi iğneyle, adam da söndürdüğü sigarasının izmaritini bıraktı içine.
İşte böyle kurtuldu büyük tufandan canlılar.
Yaşayan dünyaya onlardan sadece hayvanlar, kırık dökük anılar ve biraz duman kaldı.
4 Temmuz 2007 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder