21:05 02/01/05
(ben kaybettiğim yolumu ararken ayrı yönlere gidip kaybolan tüm kardeşlerime...)
Sessizlik lütfen;
Yıllar sonra; gülümseyen sevgililerin, kapanıp açılan perdelerin ve yere düşen dünyaların ardından
Tekrar hepimiz adına konuşuyorum.
Yalnızlığa ve diri diri gömülmeye mahkum edilmiş ruhlarımızdan, gökyüzü ve toprak arasında bakmaya değer birşeyler göremeyen gözlerimizden ve içimizden silemediğiniz gururumuzdan tanıyorsunuz bizleri. Yüzümüze sıçrattığınız çamur yakaya takılmış ölü bir karanfil kadar belirgin hala, insanca gülümsemeye çalışarak veya ağlayarak silemedik çünkü...
Delirmiş şairlerin çocukları, günah ile ışıltılı cennetten inen sevginin birleşimi olan bizler, dişlerimizi kıran elektriğe ve yalan dolu sözlerinize rağmen hala buradayız, bunu size hatırlatmak benim amacım. Radyasyonlu hücrelerimiz, ağır ağır ölmekte olan beyinlerimiz ve dudaklarımızdan sızan kan tekrar karşınıza dikilmemize engel olamamış göründüğü kadarıyla.
Bize böyle dudaklarınızı ıslatarak bakmanızın bir işe yaramayacağını üzülerek söylüyorum, günahkar bedenlerimize kazıdığınız şehveti öldürmeden buralara kadar gelemezdik zaten. Denemeniz başarısız olduğuna göre bakışlarınızı tekrar küçük çocuklara çevirebilirsiniz. Biz görmemezlikten geliriz. Siz yüzyıllardır yaptığınıza göre gözlerimizi kaçırmak zor olmamalı.
Görmek demişken; elimizden aldığınız hayatlarımız bir köşede unutulmuş duruyor, görebiliyorum. Onları sahte cennetinizin vestiyercisinden istemeye geldim, bu yükü taşımaya nihayet hazırım. Yıllar sonra, çekinmeden yere bırakabileceğim kırılmış umutlarımdan başka hiçbir şey yok sırtımda, zincirlerimden kurtuluşuma zaten şahit olmuştunuz, hatırlatırım. Gömleğinizdeki kan lekeleri o günden kalmış olmalı.
İzin verin, hafif eğri duran maskenizi düzelteyim. Nasıl olsa altında ne tür bir canavar olduğunu biliyorum, yüzünüzü görmekten size inanan cemaatiniz ya da seks sonrası terli gülümsemelerle karınlarını doyurduğuz insanlar kadar korkmuyorum. Laf aramızda kalsın, sizin pis yüzünüzü Adem'in Havva ile sevişip spermlerini halıya sıçrattığı günden beri görüyorum.
Evet, bence de biraz solgun görünüyorsunuz. Nesiller sonra damarlarınızdan çekilmeye karar vermiş kandan olmalı. O artık cebinizde, zengin sevgililerinizin kasıklarında ve hayatlarını aldığınız liseli kızların yataklarında dolaşıyor. Bugüne kadar eksikliğini hissetmemeniz gayet normal, atmayan bir kalp olmayan bir kanı nasıl pompalayabilir ki ?
Kan bile kendine akacak yeni bir mecra bulmuşken sizin bu bok çukurunda takılıp kalmanızın izah edilecek bir yönü olmamalı.
Hezayana yer yok, size öldünüz demek istemedim, beni kasıtlı olarak yanlış anlamaya çalışmayın lütfen.
Yaşadığınız günler öyle uzakta kaldı ki, onları hatırlayamıyorum bile. Ama ille de ölümden bahsedelim diyorsanız, biz öldük bir ara, bunu inanarak söyleyebilirim.
Tıpkı bu dünyada bir parça olsun doğru söylemeye çalışmış herkes gibi; önce güzel, çiçeklerle, pastadan yapılmış evlerle ve meleklerle ilgili bir masal anlatmaya çalıştık, daha sonra da uykuya daldık.
Siz başımızda öldüğümüzden emin olmak ve doğrularla kirlenmiş gözlerimizi yuvalarından sökebilmek için beklerken, bizim kalbimiz yeni doğmuş bir bebeğe aitmişcesine ilk defa atmaya hazırlanıyordu.
Omuzlarımızdan parça parça olup yerlere saçılmış gökyüzünün son kırıntılarını silkelediğimizde ilk nefesi çektik ciğerlerimize.
Öfkemiz kanımızda kalbimizden parmaklarımıza kadar ulaştığında açtık gözlerimizi, ilk kez o an gördük mağaraya zincirlenmiş olan sizleri. Hayat ne kadar adaletsiz değil mi, üzerimize defalarca kilitlediğiniz kapının sizi içeride bıraktığını bu kadar geç farkettiniz. Endişeniz yersiz, kurtlar, dağlar, güneş ve gerçek varlığınız dahil olmak üzere sizi korkutan herşey dışarıda kaldı.
Geçmiş hayatlarınızı tükürmenizi söylemek için geldik biz, maskenizi yere atarak çiğnemenizi, kanınızı tekrar damarlarınıza çekmenizi söylemek için geldik! Bembeyaz sandığınız ay ışığının yüzünüze kıpkırmızı vurduğunu söylemek için...
Zihninizde sizi peşinden sürükleyen ve uğruna milyarlarca kardeşinizi öldürdüğüz manifestolarınız ile buradan bakınca kendisine kalacak ev bulamayan bir evsize benzediğinizi söylemek için...
Ruhunuz sokakta kalmasın diye onu bir fahişenin yanında sabahlatmak, sabah melteminin serinliğini unutmanıza sebep olmuş. Duvarında güzel yalanlar yazan sıcak odanızın yanında inancınızdan başka birşey düşünmemiş, son odun atıldığından beri yüzyıllar geçmiş olan sobanız sönmeye yüz tutunca gözünüzü tekrar sabah güneşine dikmişsiniz.
Oysa biz; unutulmuş parkların müdavimleri hazırız akşam ayazına, ya siz?
Sizi koruyacak cici kaplı kitaplarınız olmayacak yanınızda aç kalmış kurtlar etrafınızda dönmeye başladığında, ve biz onlara diğer yanağınızı çevirmenizi katiyen tavsiye etmiyoruz. Onlar kör birer dilenci olmadıklarını biliyorlar, umarız siz de bir gün tanrının oğulları olmadığınızı farkedersiniz.
Biz size köpekleştiğiniz günlerden öncesini hatırlatmaya geldik. Siyah elbiselerimiz ve tüm savunduklarınıza yönelen nefretimiz sizi korkutmamıştır umarım.
Görüyorum ki güzel gözleriniz hala iftira dolu. Şeytanla söylediğiniz gibi bir bağlantımız asla olmadı, bizi başınızdan defettiğiniz için yalanlarını anlayabilecek kadar uzun süre başbaşa kaldık sadece. Tanışmanızı isterim ama, en azından ne kadar çok ortak yönünüz olduğunu farkedebilmeniz için. Sizin zafer dediklerinize o istatistik diyor, en önemli farklılık bu.
Eskiden onu denizin üzerinden görebilecek rahat evleriniz olduğu zamanlar sevebiliyordunuz güneşi; şimdi bu da yeterli olmuyor, ona sahip olmak istiyorsunuz. Hırsınızı her zaman için takdir ettik ama o tepenize düştüğü zaman pek de dost canlısı olmadığını fark edeceksiniz.
Bizi gönderdiğiniz, ona ve tüm evrene cok yakın olan bir yerden size bunları söylemek için geldik...
Anlamayacağınızı bile bile söylemeye devam edeceğiz bunları, kollarımızdaki tırnak izleriniz geçmediği sürece burada kalmamızın bir sakıncası yok bizim için. Evlerinizi, arabalarınızı ya da kusursuz eşlerinizi istemiyoruz, bizi gömdüğünüz yerden çıktığımızdan beri onları görmüyoruz zaten.
Sizi, hiçbirinin gerçek olmadığını anlayacağınız günlere ulaştırabilmek için buradayız; yalanın gerçekten, karanlığın ışıktan, kötünün iyiden daha güçlü olduğunu son bir defa daha hatırlatmak için...
İşte bu yüzden bu kadar güçsüzüz, işte bu yüzden kanatlarımız dokunduğunuz an parçalanıyor.
İşte bu yüzden sürekli yere doğru bakıyor ve anlamadığınız cümleler mırıldanıyoruz.
İşte bu yüzden hala ölürken özür diliyoruz.
Biz özür dilemeye devam edeceğiz, ta ki siz kafanızı kaldırıp gökyüzündeki çatlaklardan görünen suretinizi fark edene kadar. Eski aile resminizdeki şimdi çok uzaklarda olan akrabanızın kendiniz olduğunu anlayana kadar.
Ellerinizde hedefinden çok uzağa atılmış birer ok olduğumuza göre, işe saplandığımız ağacı parçalamakla başlamaktan başka bir çare görünmüyor zaten.
İşte bu yüzden yıllardır duyamayacağınız kadar derinden kazıyoruz...
...
Zaman zaman toprağın kaydığını mı hissediyorsunuz? Depremdir...
12 Ağustos 2006 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder