$2.99

17 Aralık 2006 Pazar

İki Adımda Kendini Ayı Kapanına Teslim Etme Sanatı

Sevmiyorum bu tarz konularda yazmayı artık bunun farkında olmalısınız, ama bir taraftan da şeytan dürtüyor işte. Rahat duramıyorum, birşeyler batıyormuş gibi geliyor.

Ahmet Hakan bey kardeşimiz bugün bir yazı yazmış, daha doğrusu her zaman olduğu gibi anlatmak için sahip olduğu tek hikaye olan "Cemaatten indim Cemiyete" masalının kim bilir kaçıncı bölümüne devam etmiş. Önemli kısım, alttaki başlıkla ayrılmış bölümde. Bakın orjinali burada; ben sadece o kısmı alıntılıyorum;

"Fazıl Say’ın evinde

EĞER, "Bu adamda da iyiden iyiye Hıncal Uluç’laşma temayülü başladı" demeyeceğinizi bilsem, olaya "Fazıl’ın evinde olağanüstü bir gece... Kimler yoktu ki..." türünden bir giriş yapardım.

Ve fakat... Gelin görün ki "Davranışlarını başkalarının tepkilerine göre ayarlayan bir adam" olmaktan vazgeçemiyorum.

Ayrıca... Pusu kurup üzerime çullanmak için fırsat bekleyenim bir hayli fazladır.

Bu nedenle ne yazık ki "Fazıl Say’ın evinde" başlığının vaat ettiklerini yazamayacağım.

Bunun yerine evdeki buluşmanın asıl nedeni üzerinde duracağım:

Efendim, Fazıl Say, Názım Hikmet şiirlerinden yola çıkarak yaptığı besteleri "Názım" albümünde toplamıştı.

İşte bu albüm çerçevesinde Aspendos Tiyatrosu’nda verilen konserin DVD kaydı hazırlanmış.

Harika bir konser. Mükemmel bir çekim ve kurgu. Adamın tüylerini diken diken eden besteler. Ve çok profesyonel bir yorum.

Tam da Názım şiirlerinden yapılan bestelere doyduğumu düşünüyordum ki, bu konser karşısında "Demek ki olay daha bitmemiş" deyiverdim.

Fazıl Say’ı ve emeği geçenleri kutluyorum.
"

Senin ben ferasetine kurban olayım abicim, bakın şimdi nereden tutarsanız tutun yazı elde kalıyor.

Bir kere bize dayatılan noktadan başlayalım; neymiş, Ahmet Hakan Hıncal Uluç değilmiş. Kendisi benim anlattığı masalı dinlediğim kadarıyla Hıncal Uluç olabilmek için sağ elinin serçe parmağını verebilecek bir insan ama, yazıya olmadığını söyleyerek başlıyor. Bizim Hıncal Uluç'a benzediğini düşünmememiz için yazısına geçirdiği akşam'ı anlatarak başlamadığını söylüyor.

Peki yazının içeriği ne ? Fazıl Say yeni bir dvd çıkartmış da, onun tanıtımı yapılıyor kısaca. İlan bölümünde değil, Hürriyet Gazetesi'nin fikirlerini açıklaması için ona ayırdığı alan olan kendi köşesinde. Bu tavır siz kimi hatırlatıyor peki ? Durun, cevabı daha vermeyin.

İçeriği anladık, peki yazının başlığı ne ? "Fazıl Say'ın Evinde". Güzel kardeşim, sen dvd tanıtmak için yazmıyor musun bu yazıyı, yazıda da bir kertik bile başka bir şeyden bahsetmemişsin zaten. Hani yazsan HU gibi "Ortam şöyle güzeldi, muhabbet böyle ballıydı, arkadaşlar Ahmet abi Ahmet abi sensiz olmaz abi diye çağırdılar da gittim." şeklinde birşeyler , bu başlığı hoş görebiliriz. Tamam deriz, adam Hıncal Mıncal ama konusuyla alakalı başlık atmış.

E, peki sen niye bu başlığı attın ?

Ben söyleyeyim, çünkü sen sadece davranışlarını başkalarının tepkilerine göre ayarlamakla kalmıyor, bizim tepkilerimizi de davranışlarınla yönlendirmeye çalışıyorsun. Bir düşün bakalım, neden bu yazıda başlıkta ve ilk paragrafta senin Fazıl Say'ın evinde olduğun bilgisi yer alıyor ? Neden biz senin böyle bir davete katıldığını öğreniyoruz ? O cemiyetin içinde yer alabiliyor olmak, seni geceleri mutluluk gözyaşları içerisinde yatağında ağlatacak kadar mutlu ediyor diye olabilir mi? Senin aslında Hıncal Uluç ile aynı çöplüğe dadanacak kadar önceki kuru, yalıtılmış hayatından koptuğunu farketmemiz için olabilir mi ?

Geç bunları, geç. Tamam biliyoruz bir konu üzerine fikir yürütüp yazı yazmak gibi somut bir yeteneğin ne yazık ki yok, polemik adını verdiğin boyalı bir totemin var; onu taşıyarak bir yere gelmeye çalışıyorsun. Anlayışla da karşılıyoruz ama, bizi böylesine salak yerine koyma lütfen.

Hadi şimdi, hazır ayaktayken bana bir çay koy.

Ps: Unutmadan, gördün mü yine koyduk pusuyu ?

Hiç yorum yok: