Sıcak çarpıyor yüzlere.
Cehennemin lordları, kovulmuş; sürülmüş, en parlak ışıktan en derin karanlığa fırlatılmış olanlar kılıçlarını havaya kaldırıyorlar.
Lanetler, öfke ve nefret; havadaki kükürt kokusuna karışıyor. İyi ve yenilmez olana duyulan ümitsiz kızgınlık, yerini sinsi gülüşlere bırakıyor.
Cehennemin efendileri, çaresizlik içinde bağırıyorlar kızgın nehirlerde dağlanan kanatlarını açmaya çalışırken.
Cennette hizmet etmektense; cehennemi yönetmeyi seçenler; irin dolu gözlerini cennetin yıkılmaz kulelerinden insan için yaratılmış dünyaya çeviriyorlar.
Sıcak havada, zehir soluyorlar.
Göğü paramparça ediyor ayağa kalkışları, sessizliği yırtan çığlıklarıyla hareket ediyorlar, ve her adımları Vezüv'den bir parçayı daha savuruyor yıldızlara.
Etna kinlerini kusuyor dünyaya, ve her sarsıntıda; daha da aşınıyor kırılmaz zincirleri.
Hava sıcak; yapış yapış, yüzlerde kibir var.
Açılıyor Pandaemonium'un kapıları, ve yürüyorlar.
Cehennemin tanrıları, cennete sahip olmaya dair kaybettikleri umutlarını, iki ayağı üzerinde korkakça yıldızları seyreden insanın ruhunda yeniden diriltiyorlar.
Yürüyorlar, duymuyoruz
-çünkü benim içimde karanlık var-
Sessizce yapmamız gerekenleri fısıldıyorlar ölümlü kulaklarımıza; farketmiyoruz
-çünkü benim içimde karanlık var-
kanatlarını sonsuzluğa uzatıp güneşi karartıyorlar, gülümsüyoruz
-çünkü benim içimde karanlık var-
yeni doğmuş insanları çalıyorlar zihinlerinin beşiklerinden, ve inanmalarını sağlıyorlar mutlak sonun asla gelmeyeceğine, inanmıyoruz
-çünkü benim içimde karanlık var-
yürümeye çalıştığımızda yollarımıza ifritlerin ayak izlerini bırakıyorlar, kayboluyoruz
-çünkü benim içimde karanlık var-
ruhlara, bedenlere, sözlere, nefeslere, doğrulara hükmediyorlar, aldırmıyoruz
-çünkü benim içimde karanlık var-
istemiyorlar, istediklerini düşünmemizi istiyorlar, istemiyorlar, istediklerini yapmadığımızı düşünmemizi istiyorlar, istemiyorlar, sözlerinin yalan olduğunu görmememizi istiyorlar
-çünkü benim içimde karanlık var-
melekler bu yüzden kanatlarını kille kaplayıp, ruhlarının soğuk mahzenlerine hapsediyor.
bu yüzden ağlıyor kayıp deniz kızları, bu yüzden yapayalnız oturdukları yalçın kayalarda ruhlarının delik deşik olduğunu hissediyorlar.
melekler bu yüzden kaçıyor insandan, yalanların ağızdan çıkıp ışığa değdiklerinde nasıl toprağa dönüştüğünü görebiliyor.
bu yüzden sessizce suyun altına bırakıyor deniz kızları kendilerini, tuzlu su genizlerini yakarken, gözleri yüzeydeki son ışık hüzmesine kenetli.
Umut ediyor melekler.
Umut ediyor deniz kızları.
-çünkü sonsuz aydınlık benim içimde-
Bir el diğerini tutuyor.
Üzerine cömertçe dökülen peri tozuyla silkeleniyor kanatlar; güneşli bir güne başlayan mutlu bir çocuk gibi karanlık odalarda neşeyle koşturarak ümidi ve uçma arzusunu sakladığı yerden çıkarıyor melek.
İçinde ruhun en değerli parçalarını taşıyan nefes; değdiği yaraları kapatıyor, gülümseyiş; cennetin beyaz boşluğunda salınan en değerli taş, yüzüne yayılıyor deniz kızının.
Bir el, bir eli sımsıkı tutuyor.
-çünkü ilham veren ayışığı benim içimde-
.
.
.
Serin bahar esintisi çarpıyor yüzlere.
Rüzgarda, beyaz ve mor çiçeklerin kokusunu çekiyorlar içlerine.
Yaşıyorlar, her nefeste yaşadıklarını hissederek.
Çünkü hayatın anlamı,
güneşin merkezi,
ayın sakinliği,
tutkusu rüzgarın,
ve gülümsemesi; şarkı söyleyen meleklerin ve deniz kızlarının,
onların içinde.
15 Mayıs 2007 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
yalandan örülü etrafı yinyangın..kötünün içinde iyi, iyinin içinde kötü gizli.
ateşten çember, güzel kokulu çiçeklerin bahçesi..ne farkeder..son-un aynı olduğunu bilse de insanoğlu, çizgilerin etrafında dönüp duruyor..neye inanacağını bilmeden..korkularını kaderleri yaparak, nefes almadan koşuyorlar..son-suz son-a.
..
ve bir melek bir meleğin gözyaşlarını sildi..ruhuyla okşadı yüreğini..sardı sardı sardı..kokladı..ruhu ruhuna işlendi..
bir el bir eki sımsıkı tuttu..ayışığı gülümsemelerini aydınlattı..o andan sonra dünya artık eskisi gibi değildi..peri tozu serptiler dünyaya..ve sarıldılar..
biliyorlardı, kendi yinyanglarını kendileri çizeceklerdi..
son-
...
.
.
.
Yorum Gönder