"...Burası da neresi ? "
Başım ağrıyor.Hem de çok.
...
"Şu an yaşadıgın dünyaya ve sevdigin insanlara , en önemlisi kendine hiçbir faydan yok farkında mısın ??? Kendinden utanmalısın bence ! "
(ilerleyen satırlarda sürekli değişecek olan bir ruh hali bekliyor sizi-korku tüneline hazır olanlar devam etsin lütfen.)
Yaklaşık 30 saniye önce "capsules" diye saçma bir oyunu oynuyordum.Yukarıda görmüş olduğunuz soru beni kendime getirdi.Düşünmeme rağmen oyunun başına ne zaman geçtiğimi hatırlayamadım.Sistem beni öylesine sarmalamıştı ki , günlük ibadet saatlerimi ; hatta ne kadar süreceklerini bile o belirliyordu.Nasıl bir dünyada yaşıyoruz böyle : 20 senedir hizmet veriyorum kıstırıldığım şu bedene ama hala ne yapmaya çalıştığıma dair en ufak bir fikrim yok...Belki de düşünme yeteneğim bir avuç bozuk paradan ibaret , o da benden hepsini teker teker bu tür kumar makinelerine atarak harcamamı bekliyor.Olabilir mi acaba ? Aman tanrım , nasıl bir dünyada yaşıyoruz ? Kaçınmam gerekenler hep beni en çok eğlendiren , en çok mutlu eden şeyler mi olmalı ?
" Eğlence ile mutluluğu en üst değer olarak gören bir adamın zihnine mi hapsedildim ben ?"
Yoğun bir baş ağrısı çekiyorum.Beynim hapsedildiği yerden kaçmaya çalışan bir mahkum gibi sanki...Kızgın olması için geçerli bir sürü sebebi var.Onu kafatasımın içine , kendimi de şu ufak monitörün önüne hapsettim.Kaç gün oldu buradan kalkmayalı ? Bir hafta ? İki hafta ? Aylar ? Monitörün karanlık ekranından yansıyan yüzüme göre birkaç hafta olmuş , traş olacağım zaman sakallarıma ilk önce makasla müdahale etmem gerekecek gibi görünüyor...
Siz hiç içinizde başka bir sesin varolduğunu düşünür müsünüz ? Ya da hiç hissettiniz mi bunu ? Bana son zamanlarda sık sık oluyor da ; ondan soruyorum.En olmadık anlarda konuşmaya başlıyor ve bir süre hiç susmuyor.Bana sürekli ne yapmam gerektiğinden , nasıl iyi bir insan olabileceğimden bahsediyor.
Doğru...Belki de o benim ruhumun sesidir.Bu daha mantıklı gözüküyor...
Niye birine ihtiyacım olduğunda en yanımdaki o değil de , en az ihtiyacım olan kişidir hep ?
Kendimden bu kadar istikrarlı bir şekilde nefret etmeme rağmen niye kafamın içindeki hala benim ?
"Kafası karışık...Acaba yardım edebilir miyim ?"
Beyin filmleri çekildikten sonra babamı tekrar yatağa yerleştirebilmek için birinin yatağın üzerine çıkması gerekti.Çıplak ayaklarımla yatağa bastım ve dengemi sağladıktan sonra babamı altındaki örtü ile kaldırarak yatağına geçirdik.İndirdikten sonra kafasını düzeltirken dengemi kaybettim ve yatak geriye doğru kaydı-ben tutunacak bir yer ararken ve serum borusunun çok ama çok yanlış bir tercih olacağını düşünürken bir anda kayma durdu.Yere , daha kötüsü babamın üzerine düşmediğim için şanslı olduğumu düşündüm ; ama yataktan indiğim zaman kayan yatağı tutanın babamın yanında yatan adam olduğunu gördüğümde bunun şans değil başka birşey olduğunu anladım.
Yoğun bakımda babamın yanında yatan hasta dün tomografiye giderken kayan sedyesini tuttuğum adamdı ; bundan eminim...
Sanırım bu büyüklerin kader dedikleri şey olmalı.
...
Ateşi olan bir hasta için vantilatör hiç de doğru bir seçenek gibi durmuyor ama yine de çalışsın.Hava çok sıcak ve buna ek olarak vücudumda milyonlarca mikrop yaşama-beni yok etme mücadelesi veriyor.Onlar da haklılar bir yere kadar.Hayal et ; yapman gereken birşey var ama sorgulayamıyorsun , yapman gereken birşey var ama yaptığın zaman sana bir fayda sağlamadığı gibi senin yokoluşunu hazırlayacak.Yapacağın şey gerçekleştiğinde sonuç ölüm olacak.Mikrop olmak ile asker olmak arasında çok bir fark yok gibi...Bunu sevdim.Şimdi üzerine çok gitmeyeyim , sonra buna özel bir yazı yazarım ( hani şarkıcılar grup albümlerinde özel yeteneklerini saklayıp solo albümlerde patlatırlar ya kendilerini ; bu da öyle işte...)
Saçmalıyor muyum ?
Biraz ateşim var , böyle şeyleri hoş karşılamalısın...
...
Biraz ara vermek iyi geliyormuş.Kendi irademle bir karar alıp bilgisayardan biraz olsun uzaklaştım.Şey.bu arayı çıkıp yürüyerek ya da spor yaparak da değerlendirebilirdim tabi.Tamam üzerime gelmeyin.Neden televizyon izlediğimi bilmiyorum.Üstelik izlenecek birşey de yoktu.Şimdi Type O Negative çalıyor fonda ; piyano sesinin arkasında bir kız çocuğu ağlıyor yine.Ve ben neden olduğunu bilmeden yazıyorum.Ne yazdığımı da bilmeden.Bir dakika ; bu güzel bir soru : Ne yazıyorum BEN ?
Güzel olduğu kadar da saçma bir soru aslında.Bugüne kadar hiç ne yazdığımı bilerek yazmadım.Öylesine başladım ; yazdım , yazdım ve sonuna doğru ne yazmaya çalıştığımı fark ederek ona bir biçim verdim.Lanet olsun ; bekleyin bir dakika.Arkada My Girlfriend's Girlfriends çalarken birşey yazmak mümkün değil.Şimdi geliyorum.
"Ne yapmak istediğini bilmezsen hiçbir şey yapamazsın.Yaptıkların da raslantıdır büyük ihtimalle..."
Bu daha iyi.Ne diyordum en son ? Evet.Bu tarzdan dolayı saçmalayıp sildiğim çok yazı oldu ; ama yine de...Dediğim gibi ; bugüne kadar yazdığım herşeyi böyle yazdım ; bu kadar büyük bir raslantının oluşabileceğini sanmıyorum.Hem ben oldukça şanssız bir adamım , bunu herkes bilir.En başında yaz ayında doğmuş olan bir kış çocuğuyum.Temmuz ayında fırtınalar içinde doğmuşum , beni doğuma götüren bütün araçlar sırayla arızalanmış.Uzun yıllar tek bir gerçek arkadaşım olmadı ; olduğu zaman ise ben kıymetini bilmedim.Hiçbir boktan para kazandığımı hatırlamıyorum ve ne zaman zara dayalı oyunlar oynasam yenilirim.Buna benzer bir sürü şey.Sadece birkaç açıdan şanslıydım bugüne kadar :
Harika bir ailem var.(sık sık onlara layık olmadığımı düşünsemde...)
Ve mükemmel bir sevgilim...(sık sık ona layık olmadığımı düşünsemde...)
Düşünceler , düşünceler.Bazen kendimi bu kadar yorgun hissetmemin sebebi bu olmalı.Kendimi biraz daha geliştirip sevdiğim insanları hak etmeye çalıştıkça daha çok düşünüyorum ; bu da normal zeka seviyesinde bir insan olan beni yoruyor.Bütün bu olanlar ise ironik olarak "bu yaşta bu kadar yorgun olmam beceriksizliğimden kaynaklanıyor" döngüsüne itiyor yorgun zihnimi.Aynı labirentte dolaşıyorum duvarlara çarpa çarpa ; sonuç tüylerimi ürperten bir sırıtışa sahip olan başlangıç oluyor.Kaçış yok.
no escape.
...
Lanet olsun.Artık bir anlık öfkenin nelere yol açtığını da görebiliyorum.Az önce bir sinir krizi geçirdim.Şimdi ise sol elimi kullanamıyorum.Esas sorun bu değil tabi ki ; esas sorun salonda oturan annemin üzüldüğünü görebilmem.Sevdiğim birinin üzüldüğünü gördüğümde (üstüne üstlük o üzüntüde benim de payım varsa) kendimden nefret ediyorum.Onu koruyamadığım için ; o üzüldüğü için...Buradayım işte ; yemek yiyorum , su içiyorum , oksijen tüketiyorum ama sevdiğim insanları mutlu etmekten bile acizim.İşte görüyorum ; annem içeride ağlıyor.Kahretsin.
"Sen orada değildin ve hiçbir şey yapamazdın..."
(Kurşunlar-Kurşunlar-Kurşunlar...Vücudumun her yerini sıyırıp geçiyorlar...Her hareket ağır çekim halinde görünüyor gözüme ve bilgisayar masam ile birlikte bütün dünya da kızıl bir renk aldı...Ateşimin tekrar yükseldiğini hissediyorum.)
Kapa çeneni.Bu neyi değiştirir ki ? O adamın orada yattığı gerçeğini basit bir rüyaya çevirmez değil mi ? Bunu engelleyememiş olduğum gerçeği hala suratıma çarpıyor vantilatörün sıcak havasıyla birlikte.Ateşim düşmek yerine çıkmaya devam ediyor ama hala yazıyorum ve vantilatör hala vücuduma dönük.Gerçekler hızlanıyor açık pencerelerden gelen rüzgar ile.Ya geri gelmezse ? Ben burada , bu aptal monitörün karşısında oturup yaşamaya devam ederim belki ; belki de etmem.Ama o geri gelmez işte.Aradaki farkı görüyor musun ? Aman tanrım ; o çok genç.Beni boşver ; beni hiç sevmedin zaten , ona acı.
Geriye eskisinden daha çok bakıyorum ve daha çok şey görüyorum.Silik olan herşeyin yavaş yavaş üzerinden geçiliyor kara kalemlerle.Acıların çizgilerini daha da belirginleştiriyor bu ve tanıyamıyorum artık onları.Uğruna günlerce ağladığım şeyler için lanet ediyorum artık ; o gözyaşlarına şimdi ihtiyacım var.
Bu satırı yazdıktan sonra monitöre gözyaşımı sürdüm ; hissedebiliyor musunuz ??? (Öyle aptal aptal bakmayın bunu neden yaptığımı bilmiyorum ; sadece istedim.İstedim , yaptım ve bu beni biraz olsun rahatlattı.Buna bile ihtiyacım var ; inanın bana.)
Belki de sürmem gereken kandır.
"Sakinleş biraz.Hepsi geçecek."
Tünelin ucunda ışığı göremiyorum ; geçse ne olacak ki ?
...
Eve şimdi girdim ve babamın durumunun düne göre farklı olduğunu biliyorum.Aslında hep farklıydı ; ama nedeni bilinmeyen bir iletişim kopukluğundan dolayı bize menenjit olduğu söylendi.Bugün saat 13:45 e kadar kendimi babamın artık hiç konuşamayacak olmasına alıştırmaya çalışıyordum ; 14:45 te ise yoğun bakımda annemle konuştuğu ve menenjit olmadığı haberi geldi...Aman tanrım : nasıl bir dünyada yaşıyoruz ? Her gece babana sarılırken rüyalarında : kabuslarında ölümü görmek , soğukluğunu hissedip temmuz ateşinde üşümek çok kötü anne...Sevinmeyi özledim ve en ufak bir gelişme bile mutlu ediyor beni.Hemen gülümsemek istiyorum ; bunalarak geçirdiğim günlerin acısını çıkarırcasına...
Çaresizlik zincirinse seni ondan umudun kurtarabilir.
Bir hastayı kurtarmak için birşeyleri feda etmelisin.
Edeceğim.Bunu yapabilirim.
"Nasıl bir duygu olduğunu tarif edemiyorsun değil mi ? Savaşman gerekiyor ve bunu yapacağına inanıyorum.Cesur ol oğlum..."
Babam menenjitmiş.Bedeni ve ruhunda kirlenmemiş tek yer beyaz gömleği olan bir doktor söyledi bunu.Hayatımdaki en önemli kişiydi otuırduğu masanın arkasından konuşurken ; ben ise masanın öbür tarafında oturmuş olan binlercesinden biri.Babam ise bir yapraktı sadece ; ne yazılacağı çok da ilgilendirmiyordu onu...Hastaların ölmesi ile vakaların ex olması arasında masanın bu tarafında çok fark var...Lanet olasıca...
Ne söyleyeceğimi bilmiyorum.Belki yüzümden çok şey anlaşılmıyor ama gözlerimi derin derin bakma fırsatın olsaydı onlar sana herşeyi söylerdi.Hep güçlü hissettim kendimi ; bugün ise neredeyse bir hiç olduğumu fark ettim.Hiçbir şey yapamıyorum ; yapabildiklerim pencereden , acil servisin kapısından ve doktor masasının arkasından bakmaktan ibaret.O benim için daha fazlasını yapardı diye düşünüyorum ve bu beni kahrediyor.Hayat kötü olduğunda bile bana belli etmedi ; tek başına mücadele etti ve o şimdi içeride yatıyor.Belki de orada olması gereken benim ama evrenin sahip olduğu yegane kırılmaz kural işliyor.Adil olması gereken hayat adaletsizlik huyundan vazgeçmiyor.Belki de tembelim ben ; babam için bile kıçımı kaldıramıyorum.Belki de kötüyüm.Belki de içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor.Belki de sadece onu seviyorum ve sevmeye devam edebilmek için izin bekliyorum.Yazmak istemediğim şeyleri yazıyorum artık ; hem de defalarca.
Belki de kötüyüm.Kötü ve aciz.
Belki de o yüzden bütün nesneler gözlerimin önünde iç içe geçiyorlar.
Beni hiçbir şey değil bu bitmeyecekmiş gibi duran tekrarlar yoruyor.
Tekrarlar.Tekrarlar.Tekrarlar.Tekrarlar.
Birşeyi yüzlerce defa yazıyorum bazen.Bu da bir hastalıktır belki ; ben de bir hastaneye yatmalı ve sağlam olan her yerimi hasta edip çıkmalıyım.
Hayır.Beklediğiniz olmayacak.
Küfür etmeden bırakıyorum.Birşeylere saygı duyduğumdan ya da kötü çocuk olduğum için beni kemerle döveceklerinden değil.
O böyle isterdi.
...
Etrafımda neler oluyor böyle ?
Herkes kızgın , herkes öfkeli ama insanlarımın nefreti sokak duvarlarına ve güçsüzlerin yüzlerine çarparak yok oluyor.En ufak bir kızgınlıkta kendisini üstün duruma geçirecek güçlü bir tanıdık ; bir makam arıyor artık sokaktakiler.Walkman dinlememi engelleyecek şekilde yüksek sesle ağlayanları saygısızlıkla suçluyor ; yoğun bakım kapısından her alınmadığımda görevliyi öldürme planları yapıyorum.Bana bile bulaşan bu hastalık ne boyutlarda böyle ?? Afazi salgını teorilerini dinleyip güldüğüm günlerden bugünlere geldim işte...Düşündükçe beynim karıncalanıyor.Artık herşey olası...
Patlama noktasına gelen insanları birbirine kırdırmak kimin fikriydi acaba ? Dünya düzeni ve global yönetimler üzerine her düşündüğümde zihnimin durduğu nokta aynı oluyor : Bu kadar ileri seviyeli bir planı kim , kimler ya da ne oluşturdu ? Aman tanrım ; nasıl bir dünyada yaşıyoruz böyle ???
[Yazarın notu :Aynı endişe yazının başında da var ; şimdi fark ettim.(Dikkatsizce yazdığım paragraflarla ilerleyen bir yazı , kendi kendine bir konsept sahibi oluyor.Kendi gözlerinizle gördünüz ; ben bir şey yapmıyorum...Dünya gezegeninin bütününde olduğu gibi bende de işler böyle yürüyor...) ]
Seni orospu çocuğu düşündüğün şeylere bak.Halkım adına endişelendiğime göre kendimi iyi hissediyor olmalıyım...
"Yorgunsun oğlum.Bu sağlıklı düşünmeni engeller.Yat ve dinlen biraz...."
Neden bilmiyorum ama uyku bastırdı.Biraz gidip uyusam iyi olacak.İçim bu kadar karanlıkken doğan güneşi görüp bütün yaradılışa küfretmek istemiyorum...
İyi geceler baba...
...
(So lonely to wonder ; so sad to belong) ya da
Dikkat ! Ne yazacağı belli olmayan bir yazarla karşı karşıyasınız !
Tünelin sonu yavaş yavaş aydınlanıyor gibi.Önümü biraz olsun görebiliyorum ama bu herşey çok iyiye gittiği için değil ; sadece bugün kendimi mutlu hissettiğim için.Hiçbirşeyin keyfimi kaçırmasına izin veremem.Bugün olmaz.Dünyayı kurtarmak için oturmuyorum bu anarşist (kırmızı ve siyah üzerine basit bir metafor-daha iyi olabilirdi) monitörün önüne.Kendime ayırmam gereken şeyler var ; mesela bilgisayarın oyunlar bölümü...
Basit bir itirafta bulunabilirim : ilk öykümü kafamda oluştururken hexen II oynuyordum ve tek istediğim şey kız arkadaşımla buluşabilmekti.Görüyorsunuz ya ; mutluluk insanı cesur yapabiliyor.
Hemen geliyorum.
...
Hemen geliyorum diyerek bıraktım ve parmak izleriyle kirlenmiş monitörümün başına dönüşüm üç gün sürdü.Her zaman sözümün eri olmuşumdur.Bir şey söylediğimde yaparım ; bir kaç bin küçük istisna dışında bu hep böyleydi.
Geçen günlerle ilgili merak ettiğiniz şeyleri söyleyeyim : parçalı bulutlu bir havaya sahip hayat atmosferim ; üst paragraflarda güneşli bir seyir izlerken bugün karanlık ve yağmurlu devam ediyor (şimdilik.çalan bir telefonla kar da yağmaya başlayabilir ; kim bilebilir ?)
Eğer bu günleri bir can kaybetmeden atlatabilirsem ileride pişman olmadığımı söyleyeceğim soran herkese.İnsan olmayı öğrendim geride bıraktığım bir ay içinde ; insan hayatının aslında ona verilen önemle belirlenmediğini öğrendim.Eğer sedyede yatan insan için etrafta koşturup gözyaşı döken insanları ; en önemlisi sedyedeki çaresiz insanoğlunu görüyorsanız , o sizin için gazetelerin üçüncü sayfalarında çıkan basit haberlerden başka birşey oluyor.Günler boyunca nefretime , öfkeme ve üzüntüme rağmen insanlara faydalı olabilmek istedim sık sık ; doktor olmak için çok cesaretsiz olduğum için de kafamı kitaplara daha çok gömebildim sadece.
Televizyonun başında oturup kimin ölüp kimin hayatta kalacağına karar veren birinden yola çıkarsak eğer bugün geldiğim nokta göz yaşartıcı (göz yaşartıcı ; her iki anlamda da : düz-anlam ve aktif-metaforik)
Günler boyu acı çeken bir insanın parmaklarından akıttıklarını okudunuz ve ben şimdi bu yazının sonuna geldiğimi hissediyorum.
Göz kamaştırıcı deyimler yok-Heyecandan gözlerinizi açacak bir haber yok-Sanat yapmak için kasılmış bir yazarın karın ağrıları yok
Hep böyle bir son yazmak isterdim :
SON
"Belki de hayat bitti sandığın anda herşeyin yeniden başlamasıdır ?"
Sürpriz yok.Bu yazı bitti ve bir daha başlamayacak.Beni zorlamayın.Son bir ifade ise istediğiniz ; hayatımın kısa ve öz bir anlamına rasladım bugünlerde , belki birşeyleri anlamanıza yardımcı olur.
"Dünyadaki varlıkları benimkini etkilemiş , benimkinden etkilenmiş herkesim.Bu dünyaya gelmeseydim vuku bulmayacak , ben gittikten sonra olan herşey benim.Beni anlayabilmek için bir dünyayı yutmanız gerekecek."
Salman Rushdie - Geceyarısı Çocukları
7 Mart 2007 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder