Yalnız bir ünlem iken hayat
-Noktası öfkeyle fırlamış altından, ayakta durmaya takatsiz-
Karanlıkta doğan kızıl güneşin üzerine çekilen koyu bir çizginin ardından
bir meleğin pespembe tırnakları sildi hayatımı damgalayan virgüllerin kuyruklarını
bir melek ile, bir melek,
biriktirdik geçmişe gelişigüzel dizdiğimiz virgüllerden arta kalanları
önümüzde görkemle uzanan üç nokta oldular.
samanyolundan çıkış rotamız oldular.
gemimizin pusulası oldular,
ve neverland'e gidiş biletlerimiz.
tek yön.
ps : Yedinci ay doğdu bugün gökyüzünde. Yedi kere üzerindeki yıldızdan örtüyü aralayıp baktı iyi miyiz diye; hepsinde de gülümseyerek döndü gökteki evine.
27 Ağustos 2007 Pazartesi
9 Ağustos 2007 Perşembe
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla – ha düştü, ha düşecek –
Nasıl koşarsa ardından bir devin,
O çapkın babamı ben öyle sevdim.
Bilmezdi ki oturduğumuz semti,
Geldi mi de gidici – hep, hepp acele işi! –
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.
Atlastan bakardım nereye gitti,
Öyle öyle ezber ettim gurbeti.
Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
40’ı geçerse ateş, çağ’rırlar İstanbul’a,
Bi helallaşmak ister elbet, diğ’mi, oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oy’nunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim.
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Can Yücel.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla – ha düştü, ha düşecek –
Nasıl koşarsa ardından bir devin,
O çapkın babamı ben öyle sevdim.
Bilmezdi ki oturduğumuz semti,
Geldi mi de gidici – hep, hepp acele işi! –
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.
Atlastan bakardım nereye gitti,
Öyle öyle ezber ettim gurbeti.
Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
40’ı geçerse ateş, çağ’rırlar İstanbul’a,
Bi helallaşmak ister elbet, diğ’mi, oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oy’nunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim.
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Can Yücel.
7 Ağustos 2007 Salı
- Ne hissettiriyor sana ?
- Neden bahsettiğini bilmemekle birlikte, bir şey bir şey hissettirebiliyorsa eğer, maneviyatsızlığın gırtlağımıza kadar tırmandığı şu plastik dünyada başarılıdır benim için, varolma amacını, varoluşunu, amacını gerçekleştirmiş demektir.
- İsmet Özel.
- Şair.
- Evet.
- Hani şu
"ben ismet özel, şair, kırk yaşında.
her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar
ben yaşarken koptu tufan
ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kâinat.." diyen şair.
- Evet.
- Yürek kelimesinden kendisi de nefret eden yüreğim titriyor satırlarını emdiğimde, üzerinden yemek yenmek için bir köşeye atılmış gazete kağıdı gibi ürkekçe katlıyor, cebime sokuyorum her sabah şiirlerini. Saygıyla, korkuyla, ve evrenin devasa yapısı içerisindeki küçücük yerimin bilinciyle saklıyorum cüzdanımda.
- Ne hissediyorsun ?
- Hissediyorum.
- Tamam, ama ne hissediyorsun ?
- Hissediyorum. Tuğlalar gibi kelimeler, havaya atılıyorlar özenle seçilerek, ve şairin havaya fısıldadığı ıslığın gölgesinde diziliyorlar. Korkunç bir sahne bence, kendisini o kocaman yüzükleriyle şiir yaratırken görmek istemezdim.
- Ya hayata karşı tutumu ? Dönmüş olması, kendini dine, siyasal islamın çıkış yollarını aramaya vermiş olması ?
- Bu söylediğin bana hiçbir şey ifade etmiyor. Başardıysa eğer şunu yazmayı;
"türkler dediğimde göndermelerim
süprüntüleri şırfıntıları hamamoğlanlarını
kapsadı kapsayacak
sanıyorsan yanılırsın
türklük şiir
türkün eni türkün boyu
müslümanlığı kadar
baksan bulacak mısın
koskoca istanbul’da
nef’î diye bir semt
ama bayram paşa var."
benim için ortada tartışılacak hiçbir şey kalmamış demektir.
Çünkü; güneşin altında, denizlerin ve kayaların üzerinde
hepimiz yatağımıza uzandığımıza
aynı şeye hesap veriyoruz.
- Neden bahsettiğini bilmemekle birlikte, bir şey bir şey hissettirebiliyorsa eğer, maneviyatsızlığın gırtlağımıza kadar tırmandığı şu plastik dünyada başarılıdır benim için, varolma amacını, varoluşunu, amacını gerçekleştirmiş demektir.
- İsmet Özel.
- Şair.
- Evet.
- Hani şu
"ben ismet özel, şair, kırk yaşında.
her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar
ben yaşarken koptu tufan
ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kâinat.." diyen şair.
- Evet.
- Yürek kelimesinden kendisi de nefret eden yüreğim titriyor satırlarını emdiğimde, üzerinden yemek yenmek için bir köşeye atılmış gazete kağıdı gibi ürkekçe katlıyor, cebime sokuyorum her sabah şiirlerini. Saygıyla, korkuyla, ve evrenin devasa yapısı içerisindeki küçücük yerimin bilinciyle saklıyorum cüzdanımda.
- Ne hissediyorsun ?
- Hissediyorum.
- Tamam, ama ne hissediyorsun ?
- Hissediyorum. Tuğlalar gibi kelimeler, havaya atılıyorlar özenle seçilerek, ve şairin havaya fısıldadığı ıslığın gölgesinde diziliyorlar. Korkunç bir sahne bence, kendisini o kocaman yüzükleriyle şiir yaratırken görmek istemezdim.
- Ya hayata karşı tutumu ? Dönmüş olması, kendini dine, siyasal islamın çıkış yollarını aramaya vermiş olması ?
- Bu söylediğin bana hiçbir şey ifade etmiyor. Başardıysa eğer şunu yazmayı;
"türkler dediğimde göndermelerim
süprüntüleri şırfıntıları hamamoğlanlarını
kapsadı kapsayacak
sanıyorsan yanılırsın
türklük şiir
türkün eni türkün boyu
müslümanlığı kadar
baksan bulacak mısın
koskoca istanbul’da
nef’î diye bir semt
ama bayram paşa var."
benim için ortada tartışılacak hiçbir şey kalmamış demektir.
Çünkü; güneşin altında, denizlerin ve kayaların üzerinde
hepimiz yatağımıza uzandığımıza
aynı şeye hesap veriyoruz.
"altıkırkbeşte vapur ve sancı geç saatlerde
eski savaşçılar vesair geçmiyor bulutlardan
çiçek alıp eve götürüyoruz
bunun bir delilik olduğunu bile bile
en ıssız duyguların ucunda karakollar
asmaların altı tuzak ve tuzak caddelerde
külçeler yüklüyüz, çıkmak istiyoruz yokuşu
gözler kısılıp bakılıyor bize .
biliniyor
bizim mahsustan yaşadığımız
biliniyor
şarkıların sırası bizde
biliniyor
hayat bizden razıdır
biliniyor
otların sarardığı yerde güneş
kurşunun değdiği tende heves kalmıştır.”
İsmet Özel.
eski savaşçılar vesair geçmiyor bulutlardan
çiçek alıp eve götürüyoruz
bunun bir delilik olduğunu bile bile
en ıssız duyguların ucunda karakollar
asmaların altı tuzak ve tuzak caddelerde
külçeler yüklüyüz, çıkmak istiyoruz yokuşu
gözler kısılıp bakılıyor bize .
biliniyor
bizim mahsustan yaşadığımız
biliniyor
şarkıların sırası bizde
biliniyor
hayat bizden razıdır
biliniyor
otların sarardığı yerde güneş
kurşunun değdiği tende heves kalmıştır.”
İsmet Özel.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)