$2.99

26 Eylül 2006 Salı

Cemal Sureya.

"şimdi sen kalkıp gidiyorsun...
git.
gözlerin durur mu, onlar da gidiyorlar...
gitsinler
oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin."

Soylenecek birsey kalmadi bunu duyduktan sonra.

25 Eylül 2006 Pazartesi

Ben bir Miller tanirim, o da Marcus Miller! Sen Kimsin Lan!

Arkadaslar, kadim dostum, askerlik arkadasim, kankam, ayni kaba isedigimiz sevgili John Miller, bana bugün mail atmis. Metni sizinle de paylasmak istiyorum, babasi mi ne olmus bu deyyusun, onun parasini mi kiriscakmisiz ne oyle birsey. Size yazdigim son post olacak herhalde bu, ben bana "My Dear" diye seslenen John'la gidiyorum..

İste mail;

My Dear

I do appologise for approaching you in this manner but my present condition has made me to desperately seek your help.My name is John Miller .I was a first year medical student of the university of cocody, Abidjan in Cote d'Ivoire until october 2004 when the rebels in my country struck our town and on the process i lost my father and my kid brother who are my source of joy and inspiration.

My father Chief Skino Miller was before his untimely death a serving director with the national cocoa Exporting board and the chairman board of trustees Nacope Cocoa farmers Co-operative society.

Before his death, he informed me of a foriegn account he has with a bank here in my country where he deposited the sum of USD9.5million.According to him, he said that the money will be used to construct an ultra-modern medical complex where i will start my life after my graduation.After the burial i approached the bank director where the money was deposited to find out how i can have access to the money but was told precisely by the director that my father has an agreement with them. That the money was deposited in a suspense fixed account with a clause attached to it for onward transfer into a foreign account. That the bank will follow the agreement written and signed by both (the bank and my Father).The director adviced me that my father stated in the agreement that in his absent,The money should be trransferd to his forign partner or my appointed guardian from any country who will stand on my behalf as my guardian and the new beneficairy of the fund to enable the bank make the transfer.

Why I contacted you.

Due to the agreement my late Father had with the bank during deposit coupled with the fact that my secuity here can not be guarranteed,I hereby ask you to do me a favour by standing as my foreign Guardian and the new beneficiary of the money to enable the bank effect the transfer. Precisely i need your help in the following ways

1.To receive this money in your account and make sure that the transfer is done smoothly.
2.To stand as my guardian and accept me in your family as your son since i do not have any body to take care of me.
3.To make arrangement for me to come over to your country to start a new life especially for me to complete my studies.You will also be the one to invest and mange the money for me until i'm able to handle it myself.

I have plans to invest this money in continuation with the investment vision of my late father, or Estate in your country.

I will give you 25% of the total sum for compensation after the sucessful transfer of the money in your safe account overseas.

Dear, if you will be kind enough to assist me, kindly indicate by replying back.

I look forward to hearing from you.

Yours sincerely

John Miller

+225 07 33 53 57

Kendisine cevap verdim tabii ki; benim gibi nazik bir insana boyle bir teklifi geri cevirmek yakismazdi diye düsündüm;

Dear John;

Suck my motherfuckin' dick!

Haha.

24 Eylül 2006 Pazar

Richard Christy !



Richard Christy'yi taniyorsunuz, Death'in biri live ( Death and Raw in L.A. ) biri studyo olmak uzere ( Sound of Perseverance ) iki albumunde, Iced Earth'te ve Control Denied'da calmis olan baterist abimiz. Kendisi hakkinda aslinda Richard Christy diye birinin olmadigi; bunun Death'in drum machine'ine verdigi ad oldugu, aslinda Richard ve Christy adında iki kisiden olustukları, babasinin bir ahtapot oldugu gibi sayisiz iddia bulunmaktaydı. Gene Hoglan isimli ayı yavrusuyla karsilastirildi yillar yili, ve biz teknik sahibi bir insan oldugu icin kendisini bu heriften daima ayri tuttuk. Bakiniz;

Death - Spirit Crusher

Boyle yaparak bok yemisiz, bildiginiz gibi kendisi Chuck'un olumunden sonra Howard Stern isimli ucubenin radyo programinda calismaya basladi. Dunyanin en iyi davulcusu olarak kalmak yerine, gece kluplerinde komedyenlik yapmayi tercih etti. Bu bizim aliskin oldugumuz durumlardan biri, Iced Earth'in vokalisti de polis olup teskilatin jazz grubunda vokal yapmaya baslamisti. Bir de buna bakiniz;

A Fuckin' Howard Stern Clown

Ne denebilir ki, hemen üstteki videoda piss-show yapan adam, asagidaki fotograflarda Mike Portnoy'a davul dersi vermis bir insan, hem de herifin kendi davulunda.





Things have changed, dude.

Hist, Baksana!

"..HİŞT, BAKSANA

Duyabildiysen aman suya sıtma ağacından düşen telsizin çıkardığı bir uysal şluk sesi
Beni de haberdar et ben de çekeyim sökük filintalara pasından sinmiş yasemin nefesi
Yünlüyse biz oyuzu bildirsin çaksın kafalara ketense biz onlardan değilizi ne ipeklisi
Nerde kalır valinin silindir parmak kadar çocuğun parmak izini sildiyse uçkur gailesi
Nasıl söker kirazı hasır şapkaya sokuşturan tahta bacaklı kaymakamcığın örfi idaresi
Aşkı bendim gamlandıran amma anmaz gammazı gamma delta icap eder gusül aptesi
Gam benimle gamdır yalayan ilk pulu zarfa gömen silen süpüren do re mi fa sol la si
Locke lokma büyük sen yutma ay ne kadar Roma antik külhanbeyin kadifeden kesesi
Keselerler saf oğlanı bu cadde ne de genişmiş bir yıkanışta hop çekmiş şeffaf maskesi
Çek elini çekimden itiraf et pis işlerin neşesini bul karayı bur hayayı tağyirin ardiyesi
Bak alelusul yaptıkları doldurmuş kış uzarsa bahara çıkamayız korkusu bayram sinisi
Demir tavında dövülür mantığıyla mercimeği trink fırına verdiğimiz tepsinin hadisesi
Tunç olmaz tepsi bakır gözünü aldı kalayın parıltısı sonucu verdi şırfıntılarla gezmesi
Varsın uyusun cüzdan kalça koşulu şehre ceket iç cepleri sendromu cezbetsin herkesi
Kaçmayı kaçınmaktan öğrenen ben terk ettim cumbayı tulumcuya tulumbacıya kafesi
Vazgeçen ben sırça küpte fırça perhiz korodan feragat ederek öğrenemeyerek tizi pesi
Bırakan veliahtı ben uğraşsın borsa işlemleriyle kral sorsun köşegen aklıyla neyin nesi
İnat olsun işte yazdırmayacak Azrail iki âlemde bulunmayacak fenalığın kütübü sittesi
Battıkça batık borç geçtikçe geçim dert kaygana kaynanasız erseliğe sunuldukça mersi
Şisesiz lamba yanmazdı çıt çıkar çıtırtı çıkmazdı bozduranlarındı bozulmazdı terbiyesi
Gül âşık olandı ağlayıp solandı bülbül şakradı şaşırmaktan hikâye anlatılanın tam tersi
Hafifçe çıtlat bakalım hiç oralı oluyor mu almayalım boşuna günahını kızın küllâbicisi
Bir ikramiye dedikodusudur gidiyor gitsin zamirsizleştiğinsen senindir ebenin örekesi
Makulesi kız kaçırır tonunu tutasıymış en az on sayfa Süryanice yazılasıymış makalesi
Acıkılmasaydı susanmasaydı tahtırevanlı bir beklentiye varmasaydı rayların döşenmesi
Mühür esire pazarlarında kızıllaşmasaydı kancığın adamı astırmak olmasaydı eğlencesi
O günlerde çaça yoktu bilmezdi Ruslardan başkası istimna bir Faslılar giymekteydi fesi
Bunlar mânâlıdır her mânâyı dedelerime derince tarafından ulaştırdı dedelerimin dedesi
Keşfe değerdi değdirilmeden kaldı sellerdeki balçığı çayda çakılı orta mektepte niharisi
Aklı ermedi hiç ceketi mendilli muallimlerin ruyi zemin üstünde üstündü efin feye nesi
Zaten anlayamazdı kim hafife aldıysa Fenikelileri deniz ticaretini zencefil ziyaret iadesi
Seslerde sekt renklerde derk ruhu tüttürürmüş canı tuttururmuş eritici macunmuş busesi
Buseye feda edilenleri gönder sınır boylarına yoksa düşmez yakamızdan boyu devrilesi
Oğlum hariciyeci olacak benim sözünü dinletecek resmi tabakalara annesinin bir tanesi
Pus pusa biner sis sise arka çıkar göz gözü görmez bir dokunmak olur körlük göstergesi
Cayırtı merak uyandırır feryat mı istiskâl mi durmayıp hır çıkarmak bir hesabın neticesi
Kaytan bıyıklı sağdıcın hesabı bu damat eli mahkum ödeyecek kudurtmasın aile çevresi
Profesörlere ilk ücretlerini köle ticaretinden kazandığı paradan ödemiş Yale üniversitesi
Bunlardır coğrafya yiyip mavi avlucukta boncuk bulanlar yan taraftan iştecik geçti birisi
İnci dizerek bade süzerek kızını dövmeyip dizinine söverek omuza alınmışlıktan avenesi
Hambone, Hambone
where you been?
"Round the block
And back agin"..

www.ismetozel.org ' dan alintiladim. :)

İsmet Ozel - Siir, Türkün İklimi.

İsmet Ozel, sair olarak essiz , dusunur olarak da fazlasiyla dikkate deger buldugum bir insan. Kendisi hakkinda sık sık dillendirilen "kafası karısık" ithamini da, bir dusunce adami icin son derece normal buluyorum.

İlk edindigim kitaplari "Tehdit degil Teklif" ve "Henry Sen Neden Buradasin?" olmuştu. Ve şiirlerinden degil de, düzyazilarindan baslamis olmayi hala bir talihsizlik olarak görmekteyim. Son derece olgun, üzerine düsünülmüs düsünceler acik fikirle yasanmis bir hayatin süzgecinden gelince; ortaya cıkan sonuc takdire sayan oluyor.

Bir de son zamanlarda ortaya attigi ( ki son zamanlarda dedigim, yazdigi metinler gecmise donuk olarak incelenirse bu tema uzerine otuz senedir dusundugu anlasiliyor ) Turkluk uzerine dusunmeyen zihinleri gidiklama projesi, bende degisik dusunceler uyandiriyor. Sagdan soldan topladigimiz parcalarla, bize buyuk resmi gösterebilecek bir kolaj yapabilecek miyiz, gorecegiz.

"Biz kendi toplumumuzun önemi açısından meseleye baktığımızda ilk fark etmemiz gereken şey, yaşadığımız alanın şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hükümranlığını sürdürdüğü alanın iki kez vatanlaştığını fark ederiz. Bu topraklar iki kez vatan oldu. Birisi 1071?den sonraki gelişmelerle, 11, 12 ve bilhassa 13. yüzyıldan itibaren bu toprakların Dar?ül İslam haline getirilmesiyle bu topraklar vatan haline geldi. Yani bu topraklar kimin vatanıdır sorusuna Müslümanların vatanıdır cevabı bu toprakların Dar?ül İslam haline getirilmesiyle verilebildi. İkinci vakıa da 1918?den sonra İstiklal Harbi verilmek suretiyle Türkiye'nin ikinci kez vatan haline getirilmesidir. Bu ülke iki kez vatanımız oldu. Ama şu anda işte bu globalleşme, demokrasi, insan hakları ve serbest piyasa ekonomisi sloganları altında bu iki kez vatanlaştırılmış toprağın vatanlık vasfı tehlikeye girmiş bulunuyor. Bizim bir üçüncü defa vatana kavuşma fırsatımız olmayacak. Yani bir kez bu ortadan kalktıktan sonra Türkiye diye bir ülkeden bahsetmek mümkün olmayacak. Çünkü başka dinamikler devreye giriyor. Şimdi bu dinamikler kimsenin gözüne görünmüyor. "

Kendisiyle tanisikligim, bu fikirleri ilk olarak öne surdugu Ceviz Kabugu programinda olmustu. Turkluk ve Muslumanlik arasinda kurdugu baglanti, belki buyuk bir kesiminin Muslumanligi kurallarina sıkı sıkıya uyarak yasanmasi sart bir dinden cok, birlestirici ortak bir kultur olarak gordugu ulkemizde gecerli olabilir. Bu yuzden haftanin yedi gunu gunde bes vakit az sayilabilecek bir cemaate sahip olan camiler, cuma gunleri yollara gazete kagitlari sermek durumunda birakiliyor. Bir gece once icki icerek dininin dogmatik zorunluluklarindan birini altust eden insanlar Cuma gunu namaza gidiyor. Neden?

Cunku babalari da cuma gunleri namaza gidiyordu , tipki buyukbabalari gibi. Dini Bayramlarin one cikan niteliklerinin kutsalliktan ziyade ailelerin hep beraber oldugu bir altin caga donus cabasi sekline donusmesini de bu cercevede degerlendirebiliriz. Turkler, varolan ve son sekizyuz yilda muslumanlik ekseninde yeniden insa edilmis kulturlerine dinleriyle sahip cikmaya calisiyorlar. Tabii Ozel, bunu basvekilin "Elhamdurillah Beton Kafaliyim" anlamina gelen "Din Cimentodur" soyleminden daha naif, daha dikkatli ve daha anlamli bir sekilde ifade ediyor.

Belki de sozkonusu kafa karisikligi, bu noktada kendini gosteriyor. "Nation Building" nosyonu uzerinden bakildigi zaman, muslumanligin ( en azindan bizim su anda dahil oldugumuz grup olan ) turkler uzerinde birlestirici bir etki yaptigi gercek. İmparatorluk, asla halki Osmanli yapmak gibi bir caba icine girmedi, bunun nafile bir ugras olacagini biliyorlardi; tipki Stuartlar gibi. Turk yapmaksa, zaruri bir durum olarak karsilarina cikmis gorunuyor, tarihsel gerceklerden kismen olumlu sonuc verdigini gordugumuz bu caba birligin dagilmakta oldugu, tum kavimlerin kendilerini kurtaracak semsiyelerin altina siginmaya ugrastiklari bir donemde gerceklesiyor.

Sorun surada, Turkler muslumandi, ama muslumanlar turk degildi, bu yüzden araplar cihat etmek yerine ( ki bu yazdigimdan bunun dogru oldugunu dusundugum secenek oldugu cikmasin ) kendi bagimsizliklarina ( ve servetlerine ) kavusmayi tercih ettiler. Bence bu davranislari, halifelik kavraminin onemini yitirmis olmasiyla da iliskilendirilemez , halife tarafindan ilan edilmis cihadin dunyanin degisik yerlerinden toplanmis musluman askerler uzerinde nasil etkiler dogurdugu Mehmet Akif'in arastirmalarinda mevcut.

İste bu sebepten Ozel, kuffara kilic calan musluman turktur demekte. Mehmet Akif'in asagidaki ummetci fikrinin, degisik bir bakis acisiyla yogurulmus hali yani ;

"hani, milliyetin islam idi? kavmiyet ne?
sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyetine.
"arnavutluk" ne demek? var mı şeriatta yeri?
küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri!
arap'ın türk'e, laz'ın çerkez'e, yahut kürd'e
acem'in çinli'ye ruçhan mı varmış? nerede?
müslümanlıkta "anasır" mı olurmuş? ne gezer?
fikr-i kavmiyeti telin ediyor peygamber"

Yukarida alintiladigimiz paragrafi, Ozel'in "Beni gencligimde komunist yapan sebepler, müslüman yapan sebeplerle aynidir" mealindeki aciklamasiyla birlikte dusunecek olursak, bana gore karsimiza koca bir tutarsizliktan ziyade , korkusuz bir durustluk ve son derece saglam bir kendine güven cikiyor. 1918 - 1945 arasi sartlar nasil degistiyse, 1951 - 1960 arasinda da aynen degisiyor. Turkiye, surekli olarak kacirdigi treni bir sonraki istasyonda yakalama umidini kovalayan yolcu gibi; her seferinde iskaliyor, ve her istasyona vardiginda iceriye bir onceki icin hazirladigi biletle girmeye calisiyor. Sonuc ortada tabii ki , hicbir istasyona giremedigimiz icin, trendeki yolcular coktan baska bir ulasim aracina dogru yurumeye basladiklari icin, bizim icin insa edildigi soylenen metro hattinin bitirilmesini bekliyoruz, AB istasyonu adini verdigimiz harabenin girisinde.

Tabii kendisinin bu dusuncesi bir toplum muhendisligi cabasi olarak degerlendirilirse ki bence bu cirkin bir yakistirma olabilir, ortaya kotu bir sonuc cikiyor . Kendisinin ihtida sahibi bir musluman oldugunu gozonune alacak olursak; Turkiye icin altmisli yillarda Sosyalizmin bir kurtulus olacagini soylemesi cok etkileyici.

İsmet Ozel degisiyor, ama basvekilin soyleyip de asla yapmadigi gibi geliserek degisiyor.

Sairligine ise, kulp takabilecek kimseyi tanimiyorum :

"***
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin

o gün bugün, şehri dünyanın üstüne kapatıp bıraktım
kapattım gümüş maşrapayla yaralanmış ağzımı
ham elmalar yemekten göveren dudaklarım
mırıldanmasın şehrin mutantan ve kibirli ağrısını.
azıcık gece alayım yanıma yalnız
serçelerin uykusuna yetecek kadar gece
böcekler için rutubet
örümcekler için kuytu
biraz da sabah sisi
yabani güvercin kanatları renginde
biz artık bunlar olarak gidiyoruz
eylesin neyleyecekse şehrin insanı

şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
bozuk paraların insanı, sivicelerin
***"

"altıkırkbeşte vapur ve sancı geç saatlerde
eski savaşçılar vesair geçmiyor bulutlardan
çiçek alıp eve götürüyoruz
bunun bir delilik olduğunu bile bile
en ıssız duyguların ucunda karakollar
asmaların altı tuzak ve tuzak caddelerde
külçeler yüklüyüz, çıkmak istiyoruz yokuşu
gözler kısılıp bakılıyor bize .

biliniyor
bizim mahsustan yaşadığımız
biliniyor
şarkıların sırası bizde
biliniyor
hayat bizden razıdır
biliniyor
otların sarardığı yerde güneş
kurşunun değdiği tende heves kalmıştır.?

"west indies, kızıl elma, itaki, maçin!
uzun yola çıkmaya hüküm giydim.
beyazların yöresinde nasibim kalmadı
yerlilerin topraklarına karşı suç işledim
zorbaların arasında tehlikeli bir nifak
uyrukların içinde uygunsuz biriyim
vahşetim
beni baygın meyvaların lezzetinden kopardı
kendime dünyada bir
acı kök tadı seçtim
yakın yerde soluklanacak gölge bana yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim.

uzak nedir?
kendinin bile ücrasında yasayan benim için
gidecek yer ne kadar uzak olabilir?
başım açık, saçlarımı ikiye
ortadan ayırdım
kimin ülkesinden geçsem
şakaklarımda dövmeler beni ele verecek
cesur ve onurlu diyecekler
halbukı suskun ve kederliyim
korsanlardan kaptığım gürlek nara
işime yaramıyor
rençberlerin o rahat
ve oturmus lehçesinden tiksinirim
boynumda
bana yargi yükleyenlerin
utançlarından yapılma mücevherler
sırtımda sağır kantarı gizli bilgilerin
mataramdaki suya tuz ekledim, azığım yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim.

bir hayatı, ısmarlama bir hayatı bırakıyorum
görenler üstünde iyi duruyor derdi her bakışta
askerken kantinden satın aldığım cep aynası
bazı geceler çıkarken
uçarı bir gülümseyişle takındığım musta
gibi lükslerim de burda kalacak
siparisi yargicilar tarafindan verilmis
bu hayattan ne koku, ne yankı, ne de boya
taşımamı yasaklayan belgeyi imzaladım
burada bitti artık işim, ocağım yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim."

Yaziyi, kendisinden bir alintiyla bitiriyorum; bunu fikir olarak asla uyusamayacaginizi anladiginiz insanlara karsi rahatlikla kullanabilirsiniz;

"...siz bu soru üzerinde düşüne durun. ben sizin durduğunuz yerden tedirgin oldum, başka yere gidiyorum."

17 Eylül 2006 Pazar

Haftanın Dizaynı

Efendim, oncelikle kisa bir ara sonrasinda tekrar merhaba, gordugum kadariyla hepiniz buradasiniz. Güzel.

O zaman kisaca, kafamda neler dönüyor bahsedebilirim.

Mesela ikisi bugün olmak üzere, toplamda üc film izledim bu hafta. Doom, Carandiru ve Land of Plenty.

İlkine kisaca deginmek istiyorum, o The Rock denilen adamin süratli bir sekilde kisirlastirilmasi gerekli, cogalmamali, soyunu sürdürmek icin gosterecegi her türlü caba amansiz bir insafsizlikla cevaplanmali. Bu nedir ya, zaten basparmak gibi bir adam, boyun yok; bir de göz süzerek oyunculuk yapmaya calistikca sinema denilen sanatin etkinligi hakkindaki görüsümü dipsiz kuyulara sokup sokup cikartiyor. Cavusmus bu arkadas bu filmde, ( ki eminim filmi izleyen herkeste kendisini defalarca tokatlamaya yonelik bir his uyandiriyordur ) ve bir süre sonra oyle psikopata bagliyor ki, görmeniz gerek. Jack Nicholson diye bir adam var, Brad Pitt var, bunlar akil hastasi rolleri canlandirmis oyuncular, insan biraz izler de ilham alir. Yok , harbi The Rock demek ki adam. Film rezalet, senaryo rezalet, oyunculuk rezalet, isik yonetimi rezalet. Tek bir numara var, o da yaklasik bes dakikalik bir bolumun FPS seklinde cekilmis olmasi. O da sadece bizim gibi FPS oynamis insanlar icin keyifli, oynamayanlarda bulanti etkisi yaptigina eminim.

Uzak durun uzak. Eger izlemeye kalkarsaniz da, ilk on dakika icinde ben ne halt yiyorum diyeceginize eminim. Tamam güzel bir malzeme, bu oyunu oynamis ve ilgi duyan cok insan var; ama biz bilgisayar kullanabiliyoruz, oyle tamamen de gerizekali degiliz.

Carandiru, cok cok ilginc bir film. Sao Paulo'da 1992 yilinda Carandiru cezaevinde gerceklesen bir isyani konu aliyor, gerci olaya pek isyan demek de mümkün degil. İsyan sozcugu, sadece devlet güclerinin olayi ancak bir isyana, hatta bir darbe girisimine yakisabilecek bir karsilikla bastirmis olmasindan oturu kullanilabilir. Resmi kaynaklarin sadece sekiz kisinin hayatini yitirdigini acikladigi eylemde, 111 kisi kolluk kuvvetleri tarafindan "asla geri donemeyecekleri sekilde yola getirilmis". Sepultura'nin bir sarkisi var Chaos A.d.'de Manifest diye; bilen bilir, iste o sarki bu hikayeyi anlatiyor:

friday, october 2nd, 1992
chaos has descended in "carandiru",
the biggest penitentiary complex in
south america
over a hundred inmates dead and
hundreds injured on the massacre
the police arrived with helicopters
and over two hundred armed forces

they took the jailblock
called "pavilhao nove"
and opened fire on the
inmates in a holocaust, method of
annihilation, the government of the city
of sao paulo cannot control
the brutality of its police

holocaust, body piles
confrontation, mutilation
discipline, ignorance
conflagration, torture

over eighty percent of the inmates were
not sentenced yet, the bodies were filled
with bullets and bites from the police dogs
the police try to hide the massacre saying
there were only eight deaths

the violence of brasilian cops is very well
known outside of brazil, this kind of
extermination is a method that they use to
get rid of the over population in the jails
the violence of the cops left the whole
pavillion destroyed after the rebellion


Film ile ilgili bircok elestiri okudum, cogu da Eksi Sozluk'ten. Anlatimla ilgili kusurlar siralanmis, ki ben bunlari iki sebepten dolayi reddediyorum. Birincisi, film olaylar sirasinda cezaevinde gorev yapmakta olan doktorun yazdigi kitaptan uyarlanmis, yonetmen kendi yorumunu ustaca katabilmisse de, neticede olaylari o gozden anlatmis. Filmin sonunda yazdigi gibi, olaylara sadece polisler, mahkumlar, bir de tanri sahit. O, mahkumlarin hikayesini dinlemeye karar vermis. İkinci sebebimse, Hector Babenco iyi ve hikaye anlatim konusundaki yetenegine, sagduyusuna güvendigim bir yonetmen.

Olaylar saptirilmissa bile, film mahkumlari iyi gostermeye calisirken daha kotu bir sekilde lanse ediyorsa da, ben filmi bu cercevede kabul ediyor ve basarili buluyorum. Bugün günlerden Pazar, 17 Eylül 2006 ve ben Carandiru'da olan bitenlerden artik haberdarim. Manifest, artik daha anlamli.

Land of Plenty ise, uzerinde daha da fazla durmamizi gerektirecek bir film. Biraz zamana ihtiyacim var, hakkinda daha cok sey yazacagim.

Muzikal anlamda da heyecanli günler geciriyoruz, Audioslave yeni albumu Revelations'u nihayet piyasaya surdu. Ben albümü cok begendim, Revelations, Original Fire cok cok güzel sarkilar. Ozellikle bir Moth olayi var ki, ona da sonradan uzun uzun deginmemiz gerekebilir. Simdilik Cornell ve Morello'nun hala ayakta olduklarini ve birseyler yapmak icin cabaladiklarini bilin yeter. Bu arada hazir unutmadan; Zack nerelerde acaba ??

6 Eylül 2006 Çarşamba

Yedi Ölümcül Günah



Siz bir süre buna bakin, ben calismami düzgün bir cerceveye oturtabildigimde sizinle buradan seve seve paylasacagim.

Su an icin tek soyleyebilecegim; yukaridaki resimde gordugunuzden cok fazla sey oldugu.