$2.99

21 Eylül 2007 Cuma

Remember Life Now ?

Gece sokağa dökülüyor tanrı üzerindeki siyah pardesünün eteğindeki çamurlara aldırmaksızın.

Göt kadar dünyayı atmış bir köşeye , kocaman sokakta bir yukarı bir aşağı yürüyor.

Elindeki küçük bibloyu çeviriyor anlamsızca, hayat yaratmayı umarcasına etrafta dolaşıyor kendi varlığından bağımsız gözleri.

Gülümsüyor mu

Bilmiyorum.

Ne gülümsemeyi görüyorum, ne elindeki bibloyu, ne de ıslak kaldırımları.

Penceremin altından her geçişinde, umursamıyor kafamı yastığın altına nefes almaksızın bastırmış olmama; içimdeki zehirden bahsediyor bana.

Her geçişinde ya bir kör, ya da bir topal takılıyor peşine.

Fısıldayarak konuşuyorlar yanında; korkuyorlar belli ki. Soruyorlar, ama cevap alamıyorlar. Ağlıyorlar, ama gözyaşları akmıyor. Bağırıyorlar, ama dudakları aralanmıyor. Tekme atıyorlar sokakta tanrı kadar amaçsız gezinen rüzgara, canı acıyor dünyanın. Islatıyorlar sıktıkları taşların suyuyla elektrik direklerini, ama hiç yangın çıkmıyor.

Ya bir kör, ya bir topal, ya da saçı sakalı birbirine karışmış mavi gözlü bir adam takılıyor tanrının peşine her seferinde. Tekme atar gibi savuruyorum bacaklarımı yatağın içerisinde, yarattığım bu büyük problem ile sadece battaniye ilgileniyor. Ben tekmeledikçe, daha net olmuyor konuşmaları işin kötüsü.

Anlayamıyorum ne dediklerini, fısıldıyorlar birbirlerine. Belki benim hakkımda konuşuyorlar, duyamıyorum ki.

Çatıda kediler ve baykuşlar var, penceremin üzerinde çığlık gibi simsiyah bir hoparlör asılı. Altındansa tanrı geçiyor, ıslak kaldırımlarda ayaklarını sürüyüp, topuklarına basarak.

Çatıda insanlar var; ruhlar, penceremin üzerinde vicdan azabı gibi kıpkırmızı bir gökyüzü. Altındansa sadece geceleri yürüyenler geçiyor, kaldırımlara değecek kadar değerli olmayan ayaklarını avuçlarında taşıyarak.

Gömüyorum kendimi zaten kırık olan yatağa, tavandan battaniyenin üzerine dökülen sıvalar o kadar ağırlaştırıyor ki yükümü, belimi büküp yatağın şeklini alıyorum.

Yatak duymuyor ama tanrıyı, ben duyuyorum. Zehir diyor her geçişinde pencerenin altında duraksayarak, zehir var senin içinde.

Çıkar dedikçe yutkunuyorum, kendi kendime mırıldanıp, yüzyıllar sonra bulut olup yağmur yağdıracak kelimeler geveliyorum ağzımda. Çıkar dedikçe hıçkırıyorum, binlerce yıl sonra su damlası olup yağacak parçalar kopuyor ruhumdan. Çıkar dedikçe titriyorum, ben titredikçe o bir defa daha geçiyor pencerenin altından.

Gülümsüyor belki de, göremiyorum. Benim tek gördüğüm sıkıca yumulmuş gözkapakların içindeki damarlar.

Dönüyorum terden yapış yapış olduğumu hayal ederek; değilim, odam da bir dali tablosunu andırmıyor pek zaten.



Burası dünya değil zaten.

Bu etrafımı saran karanlık değil.

Sessiz değilim, bağırıyorum.

Yalnız değilim bu uçsuz bucaksız yatakta,

Penceremin altından geçip duran da tanrı değil açıkçası,


sadece saçı sakalı birbirine karışmış mavi gözlü bir adam.

Hiç yorum yok: