$2.99

20 Kasım 2006 Pazartesi

Kovalasın Seni Tavşanlar !

Kusura bakmayın, biraz hızlı giriyorum ama aşağıda sıfatını görmekte olduğunuz arkadaş bana başka seçenek tanımadı;



Tanıştığınıza eminim, Savaş Ay Türkiye'nin şahsına münhasır kişiliklerinden biri. Yıllar yılı hiç de davet edilmediği halde evlerimizin salonlarına giren; kendi girdiği yetmezmiş gibi Levent Oran, Recep Bülbülses, Zekeriya Beyaz gibi kelimenin tüy kadar hafif manasıyla tuhaf adamları da kollarından çekiştirerek karşımıza diken, kavga ettirip ayılmalarını bayılmalarını sağlayan cevval bir medya neferi kendisi, nefer ama yeni bir nefes olmaktan çok uzak. Daha çok sabaha karşı içilmiş bol sarmısaklı işkembe çorbası benzeri bir tad bırakıyor benim damağımda - tabii yukarıdaki karelerle tavan değerine ulaşan tiksintiyi saymazsak.

Bu zat, yıllar yılı insanların kafalarını "fişşek gibi kürrek gibi" gazlarıyla boş söylemlerle doldurmuş, ipe sapa gelmez konuları sabahlara kadar kavga dövüş tartıştırmış, bundan hızını alamadığı zamanlarda kameramanıyla sokaklara fırlayıp "halkın nabzını tutmak" adı altında önüne her fırlayan egzantrik insana mikrofon uzatmıştı. Günümüzde ekmeğini Nebil Özgentürk'ün - ve kısmen Can Dündar'ın - yemiş olduğunu kabul ettiğimiz insan hikayeleri anlatma martavallarıyla kah bir çiçekçinin, bir sokak çocuğunun, bir seyyar satıcının küçücük kırık dökük dünyalarına destursuz dalarak ilgi çekici laflar alabilmek maksadıyla kıçıyla ve şapkasıyla dağları devirmekten kaçınmamıştı. Kaza yerine ulaştığında yerde yatan yaralıyı dakikalarca kameraya çektirip cüzdanından kimliğine bakmasını da, "Büyü" filminin galasındaki yangına sonradan gelip yüzüne sürdüğü is ile hararetli bir şekilde ropörtajlar yapmasını da kendi gözlerimle görmedim; görüp de bize aktaran sağlam kaynakların yalancısıyım.

Şirazesi az çok belli olan bir arkadaşımız yani, ekmeğini bu yollardan yiyor oluşuna birşey demedik bugüne kadar; yer yer abuk sabuk filmler çekip bize yediğimiz ekmeği de haram etmesine rağmen.

Ama herşeyin bir sınırı, bir istihap haddi var. Yukarıda görmüş olduğunuz bant, rating adı verilen fiktif canavar için kurban edilen bir ruhun son anlarının silik hatırasını taşıyor. Savaş Ay abimiz, Hokkabaz filminin tartışılacağı programda ( adını bilmiyorum, bir kez olsun üşenmeyip de boktan püsürden tartışmalarını izlemedim ) herhalde filmin senaryosunun kendisine ait olduğu savını kuvvetlendirmek için olacak, sahneye bir şapkayla çıkıyor. Biz hayretli gözlerle bakmaktayken, şapkanın içinde olup bitenleri bilmiyoruz tabii.

Yaşasa belki avcılar tarafından vurulacak, köpekler tarafından parçalanacak ya da niyet tavşanı olup görece sefih bir hayat sürecek hayvancağız, artık bu bilgiye Savaş Ay sayesinde vakıf değiliz; bilemiyoruz.

Ama bildiğim birşey var.

Tavşanlar hızlı üremeleriyle nam salmış hayvanlar, ve dünyanın yaratılışından bu yana geçen zamanı gözönüne alırsak, bu dünyadan göçmüş ruhların toplandığı yerde insandan daha çok tavşan olması ihtimali yüksek. Dünya üzerinde nesiller boyu varolmuş bu hayvanlar, kimseye kin tutmadan, nefret dahi bilmeden tamamladıkları hayatlarından sonra yeşil, sulak bir tepede dinleniyor olmalılar.

İste Savaş Ay da, bana kalırsa bu dünyadaki vadesini doldurup da diğer tarafa göçtüğü zaman, kendisine mutlaka "Arkadaşım bir saniye bakar mısın?" denilecek, o tepeye davet edilecektir. O şapka ve o çakmak, o zaman nasıl birer görev sahibi olurlar, o konuda fikirlerimi söylememem daha doğru olur.

Eğer ilahi adalet varsa, bu gerçekleşecek demektir. Ha, bu dünyadaki adaletten bahsedecekseniz; Panter Emel denilen hayvan haklarını savunduğunu iddia eden bayanın da Savaş Ay tarafından üretilmiş bir yarı-mamul olduğunu ekleyebilirim.

Şimdilik, birbirlerini ağırlıyorlar gibi görünüyor yani.

Nereye kadar ??

Hiç yorum yok: