$2.99

7 Aralık 2006 Perşembe

Dışarıdan bakabilmeyi becerebilmek lazım hayata, şöyle potaya kıçı dönükken yüksek posttan atış kullanmak isteyen bir pivotun döndüğü an gözucuyla çembere baktığı kadar bakabilsek yeterli. Belki o zaman herşey daha iyi olabilirdi, belki de olamazdı; kim bilir.

Günler güzel geçiyor olmalı. Yılbaşı yaklaştı diyen insanların gözlerinin içine bakıp "Yaklaşan yılbaşı değil, yılsonu." dememek gerekli bu sene. Bardağın dolu tarafını başkalarına ikram edip kendim de içiyormuşum gibi yapmaktan vazgeçmek gerekli.

Bir de bazen anlamadığı şeylere çok takılıyor insan; ne gereği var ki oysa, herkes herşeyi bilmek zorunda değildir. Şaşırmak da güzeldir hem, ağzını susamış atlar gibi kocaman açıp hayretlerden hayretlere yuvarlanmak, "Aa, bunu hiç duymamıştım!" diyebilmek de güzeldir.

Yaşam sağolsun, her gün yeni yeni tuhaflıklara şahit oluyoruz da , bol bol şaşırma imkanımız oluyor.

Google Analytics diye bir meret var mesela , web sayfanıza eklediğiniz bazı kodlarla ziyaretçi sayınız ve segmentiniz hakkında ilginç bilgiler edinebiliyorsunuz. Ziyaretçilerinizin nereden bağlandığını gösteren bir harita mevcut mesela, şehir şehir ne kadar tıklandığınızı, tıklayan kişilerin hangi dili kullandığını, hangi serverlar üzerinden bağlandığını; ve bana göre en ilginci arama motorlarında ne arayıp da sizi bulduklarını görebiliyorsunuz.

Keyword/Source[Medium] Visits
Şiki Şiki Baba 9
dimebagg darrell 3
Ermeni Soykırım İddiası 3
Ayşe Özyılmazer 3
Hasan Pulur Ayşe 2
North Korea Havel 2
İnanılmaz Frikik Verdi 2
David Jacques 2
Braun Kısalar 2

En yüksek frekansla arayanlar bunlar gördüğünüz gibi. Herşeyi anlarım, dokuz kişinin biz bu satırları yazarken bile internet üzerinde Şiki Şiki baba isimli şarkıyı aramakta olmasını bile anlarım ama, "İnanılmaz Frikik verdi" yazıp da gözlerini patlatarak internette dolaşan bir tipin neden sayfama iki kere girmiş olduğunu anlayamam. Hayır yazdın çıktı nasıl çıktıysa, girdin baktın bulamadın, tekrar neden girdin güzel kardeşim ?

öyle bir ümit ışığı gördün yani bende, arada girip bakıyorsun bu herif kesin frikik resmi koyar diye. Bravo.

Toplam bir buçuk aylık bir süre içerisinde 600 küsür kişi ziyaretçim olmuş, yaklaşık 800 sayfa görüntülenmiş ki bu ikisi arasında relatif bir ilişki kuracak olursak aranan şeylerin pek bulunamadığını söyleyebiliriz. Avusturalya'dan tutun da Çin'e kadar birçok yerden misafir kabul etmişiz, Google'in dikenli yollarında nasıl kaybolup bana kadar geldiler o kısmı hiç bilemiyorum. Eğlenceli bir tecrübe blogging, sen burada saçmalıyorsun, Çin'den sevdiği grubun mp3'ünü arayan bir herif ya da bir frikik avcısı sayfana başka başka amaçlarla girip bulamayınca muhtemelen sana küfrediyorlar.

Acaba konseptüel bir blog haline mi getirsem burayı diye düşünüyorum bazen, belirli konularla sınırlandırıp sadece onlar üzerine yazmak gibi mesela. Ben pek gelemiyorum böyle şeylere işte, bir işin içerisine zorunluluk girdiği zaman yazmak sanki eziyet haline geliyor.

[Prodigal Son çalıyor şu an İron Maiden'dan , zaman zaman sıkıcılığın sınırlarını zorladıklarına bir kez daha şahit oldum, shuffle'a bastım, 15.000 parçalık playlist'te bir İron Maiden şarkısı daha, Gangland çıktı. Beterin de beteri var demek ki. İyi ki gözde bir sayfa değil burası, yoksa şimdiden bir sürü azar işitmiştim - Maiden metalin kutsal gruplarından biridir, Hindular için İnek neyse Metalciler için de Maiden o yani. ]

Grand Funk Railroad çalıyor şu an mesela, Nothing is the Same diyoruz, bu adamlar vaktiyle inanılmaz bir müzik yapmışlar. Gov't Mule tarafından bol bol coverlanmakta olmalarına şaşmamalı. Geçen akşam The Sopranos'da bile bir an "I'm Your Captain" çalarken yakaladım. Tommy Iommy bu adamların müziği hakkında ne düşünüyor acaba, çok merak ettim. Basslar sound olarak Black Sabbath - Heaven and Hell'dekinin aynısı.

Black Sabbath dedim de aklıma geldi, Black Sabbaht üzerine bir yazı hazırlamayı düşünüyorum ama gözümü de korkutmuyor değil. Sabbath inanılmaz yol katetmiş bir grup, Rob Zombie'nin dediği gibi bir metal grubu tarafından kullanılabilecek hemen hemen tüm riffleri herkesten önce denemiş bir gitariste, Ozzy Osbourne ve Dio gibi birbirlerini bokları kadar sevmeyen iki vokaliste, Tony Martin gibi asla hakkı verilmemiş efsane bir şarkıcıya sahip olmuş bir grup. Cozy Powell ise apayrı bir faktör tabii ki, öylesine dinleyene yeknesak gelebilecek bir tarzı olmasına rağmen etkili tuşesiyle gruba değişik bir ruh katmış diyebiliriz. [Benim haddime mi düşmüş sanki?]

Ben en çok Martin'li dönemleri seviyorum, "Forbidden" ve "Headless Cross" bu sebeple favori albümlerim. Forbidden'i elinize alıp baktığınızda mezarlıkta dikilen azrail'i görürsünüz, Ozzy'li günlerdekinden bile daha karanlık bir kapaktır. Ama albümü dinleyince, mental olarak birebir arabesk sayılabilecek bir zemin üzerine inşa edildiği farkedilir, sözler, vokal, acı çeken bir insanın bize anlatmak istediklerini iletmeye çalışır.

Bir de Dio'lu dönem var ki, benim hakkında konuşmamın en fazla tehlike arzettiği süreç bu olsa gerek. Dio'nun Black Sabbath ruhunda köklü değişiklikler yaptığını düşünüyorum, Heaven and Hell bu izlenimi bıraktı, ama henüz net bir fikir ortaya koyabilmek için külliyatın çok başındayım.

Bakalım, kısmet bu işler. Eh, buradan da atılamam ya. :)

Hiç yorum yok: