$2.99

5 Mayıs 2007 Cumartesi

Ben işte....[2002 ya da 2003 olmalı..]

Kavramların içini boşlaştırma konusunda hatırı sayılır bir yeteneğim olduğunun farkındayım.Bugüne kadar acının , nefretin ve sevginin silik gölgelerini gövdemden kazıyarak insanlara yansıtan renksiz bir ayna olduğumu düşündüm.Ne kadar eksik olduğumun farkına yeni yeni varıyorum.İnsan bazı kavramlarla tanışmadan onların ayak izlerini görerek onlar hakkında yorumlar yapmamalı.Ne yaşadım ki bugüne kadar , acı çeken bir ruha sahibim ? Hayat benden neleri alıp götürdü ki , onarılmaz yaralara sahip olduğumu düşünüyorum ? Kafanı kaldır ve bana bak , görebileceğin en ilginç adamlardan biri duruyor karşında.Kendiyle ilgili bir karara henüz varamamış , herkesin başka açılardan tanıdığı , sağlam görünüp bir söz karşısında yıkılabilen...Yine çelişkideyim , gerçi benim gibi biri de olağan kavramlarla pek kolay açıklanamaz zaten.Tanımak istiyorsan karanlığa bir adım daha at.Güvende olduğunu bilmeni istiyorum ; benim evimdeyken kimse zarar veremeyecek sana.Şimdi benim dünyama hoşgeldin dostum...

Işıkları yakmaya çalışmanın boşuna olduğunu söylemeliyim.Burası bütün renklerin birleştiği yer ; siyah.Bazı şeyleri tam göremediğim doğru , ama bunu isteyen kim ? "Kendi dünyasında mutlu olabilmek" diye bir kavram vardır hani , ağzı çok laf yapan madrabazlar kullanır bunu insanları kandırmak için.Bunun koca bir yalan olduğunu göreceksin birazdan.Tamamen kendine göre inşa edilmiş bir dünya ve insanın mutlak mutsuzluğu.İkisinin bir arada bulunması mutluluk satıcılarına göre imkansızdır , ama en iyisi sen biraz daha yaklaş.Karanlıkta aslında herşeyin ne kadar açık görülebildiğinin farkına varacaksın az sonra.Gerçeği görmeni sağlayamam belki ama benim doğrularımla tanıştırabilirim seni.Kimsenin doğrusu mutlak değildir elbet ama karanlıkta yaşayan bir adamdan hayatın sırrını çözmesini bekleyemezsin.Bu arada artık kilisede ya da camide değiliz dostum. Arkandakinin tanrı olmadığını hisset diye söylüyorum bunu sana.Sana iyi birisi olduğumu ya da iyiliğin temsilcileriyle çalıştığımı iddia etmedim , tek söylediğim bazı doğrularımın olduğu...

Evet duvarlar biraz soğuk , zaten donmuş olan bir yüreğin sıcaklığa neden ihtiyacı olsun ki ? Ben yıllarca cehennem ateşlerinde yandım , o yüzden duvardaki tuğlalar ateşten toza dönüşmedikçe hiçbir sıcak beni tatmin edemez , bırak soğuk kalsınlar.Donarak ölürsen acı çekmezsin.Ölmeyi düşündüğüm konusunda yanılıyorsun , ben bekliyorum sadece.Kahretsin , ölümle ilgili önyargılarını bir kenara bırakmayı dene ! Işığı göreceğim gün değil beklediğim , sadece yeniden doğuşum...Evet , ölmeden de doğabilirsin ve bu içinde yeni bir insan yaratır.Devrimler gibidir herşey , yeni eskiyi boğar ve sen bilmediğin bir sen olursun.Aslında çok iyi bildiğin ama tanımlayamadığın.Tıpkı dalgalar gibi birşey bu , kim sana onları sorsa saatlerce anlatabilirsin belki ama bir dalganın doğduğu ve öleceği yeri göstermen istendiğinde anlamsızlaşır en sağlam tanımların bile.Ben şu an kendimi çok iyi tanıyamıyorum , ama yerime gelecek olanı da kestirebiliyorum açıkçası.İronik bir kavram oldu bu ama buzla kaplı toprağın metrelerce dibine gömdüğüm ruhumdan daha iyi tanıyacağım onu gömen adamı.Benimki bir devrim olmayacak belki , sadece evrimle sınırlı kalacak.Zaten hayatımda hiç sıçrama yapamadım.Adımlar bile büyük gelirdi bana...

Sadece odamın duvarlarına elinle dokunman sonucu sana yokoluşumu anlatacak kadar ilginç olduğumu söylemiştim sana.Şimdi yalnızım da , üzerim tamamen imgelerle kaplı.Baktığın , göremediğin herşeyin benim için varlık sebebinden daha fazla anlamı var.Şu küçük masanın üzerinde durur yüreğim tek başıma olduğumda.Onu karşıma alır ve saatlerce seyrederim.Asla anlatmadı bana bugüne kadar neler yaşadığını , benim için nelerle boğuştuğunu.Ama ben ona baktım işte , kör bir çocuğun gökkuşağını seyretmesi gibiydi bu. Hayal ettiğimden daha fazlasını göremedim çünkü kendimi siyah rüyalarla sınırlamıştım zaten.Sonsuzluğu hayal etmek ve gerçeği görmek ise çok zor oldu.Günlerce kanayan ellerimle duvarın köşesinde oturdum.Herşeyi çözdüğümü söyleyemem ama en azından şimdi hiçbir şey bilmediğimi biliyorum.Ah , birkaç ufak sır hariç.İki yolu bilirsin değil mi ? İnsanın hayatı mutlu yaşayabilmesi için aralarında seçim yapması gereken yolları...Arada kaldığın sürece kırık bir bahçedesindir , ilerleyemezsin.Ben ne dini seçebildim işte , ne de maddi dünyayı.Duvarımda haç ya da arapça yazılar olmadığı gibi cüzdan da yok dolabımda.Ben kendi yolumu kendim kazdım ! Bu korkak insanların anlayamayacağı bir kavram.Düşün biraz ; sana kimse yol göstermiyor , ne yapman gerektiğini bilmiyorsun ve ömrün boyunca ilk defa ne nefretin ne de sevgin yardımcı olabiliyor sana.Hani dalgalardan söz etmiştik ya ; onları da sil denizlerden.Mutlak bir yokluğu gösteriyorum sana dostum.Sokaklarda yaşayan kimsesizlerin yüreklerinden korku dolu bir nefesle birlikte dışarıya attıkları bir yol burası.Ben bu yoldan geldim buraya işte...

Bebeğin ağlayışıydı duyduğun.Bak yatağında yatıyor , ona ben bakıyorum evet.Herşeyimle kirli değilim dostum , saf olanı da yaşatabiliyorum içimde.Onunla vakit geçirmek hoşuma gidiyor , gülümsediği zaman evrenin bir köşesinde yeni dünyaların varolduğunu hissediyorum.Bu hissi yaşadığım an geçmişe dönüyorum.İlk olarak kadınımda hissettim bunu , şimdi uzakta olanda.Gülümseyişinin dünyanın en güzel şeyi olduğuna karar vermiştim onu ilk gördüğünde , o gülümsediğinde tanrı da gülüyor ve yeni ruhlara biçim veriyordu.Sonra kadınımın da yaratıcı olduğunun farkına vardım , o gülümsedikçe beni yaratıyordu , karanlığı siliyor , yıkıyor ve yeniden yaratıyor.Bir gün benimle yaptığın bu konuşmadan birşeyler kazandığın için sevinecek olursan ona teşekkür etmelisin.Siyahın rengini açtı o , ben de gülümsedim ve ruhlarımız birleşti sonsuza kadar.Şimdi uzaklarda o , ama gelecek.Bana beklememi söyledi , ben de bekliyorum.Bana beş dakika ver , ağlatmamalıyım bebeği , o hak etmiyor.

Konuşurken gözlerimin içine bak beni anlamak istersen.Tabii buna cesaretin varsa.Genelde korkak olur insanlar ; bilmedikleri ya da bildiklerinin tersi olan herşeyden korkarlar.Evet , korku gibi önemli bir kavramın da içini boşattık yavaşça.Oysa hangi kapıda yalnız bıraktı ki o bizi ? Sevgi , dostluk , aşk ...Teker teker arkada kalıp bize el salladılar insanlığın yaşadığı değişimlerde.Belki de bizi terketmelerinin sebebi sadece insanda anlam bulan kavramlar olmalarındandır.Her değişim uzaklaştırdı bizi yaradılışımızdan , şimdi elimizde sadece karanlığın gölgesi kaldı : korku...Ben ise buna sığınabiliyorum , insanlık reddetti beni. Tıpkı bir zamanlar şeytana yapılan gibi.Boyun eğmemek olmamalı en yüksek suç ; niye böyle bir şey karşısında bir varlık en aşağılık görevle baş başa bırakıldı ki : bozulmuş , dejenere olmuş ,kendine ait olan herşeyden uzaklaşmış olan bir insanlığı yoldan çıkarmak...Başını eğme lütfen , yaşadığım ilk ciddi uyanış karşısında bende aynı şeyi yaptım.Bildiğin herşeyin , bugüne kadar ona dair ideallerinin olduğu bir dünyanın aslında "varolan " olmadığını öğrendiğim zaman.Kafamı eğdim ve düşündüm.Oysa bu bana hiçbir şey kazandırmadı.Aksine bulduğum her yeni fikirden şüpheye düştüm.Eskilerin doğruluğuna körü körüne inanan insanlar vardır hani.İşte böyle...Gel sana dünyanın yeni hükümdarının öyküsünü anlatayım...?...Şaşkınlığımı bağışla , dışarıdan gelenlerin soru sormalarına pek alışkın değilim de.İnsanların karar verir genelde , yargılamayı denediklerine çok az şahit oldum.Neyse.Bunu bana kimin anlattığını bilmek hakkın tabii ki.

Sokakların bir ruhu var mı sence ? Ben bunun vücut buluşuna şahit oldum.Abartma , bütün gördüğüm yaşlı bir adamdı ; şehrimin bütün tarihini yüzünde taşıyan...Üzüldüğünde gözyaşlarını , mutluyken sevincini belli etmeyi küçüklük saymayan eski insanlardan.Tutkulardan ve gelgitlerden bahsetti bana uzun uzun.Neron'un Roma'yı yaktığı sıralarda yüzünde oluşan tebessümü , Büyük İskender'in denizi gördüğü zamanki ağlayışını , haçlıların tecavüz ettiği şehrimin iki yakasına surlar yapılarak kendi kendine düşman edilişini anlattı.Dünyayı bir tilt masasına benzettiği sırada ise belli belirsiz gülümsedi (burada ürperdiğimi kabul etmeliyim ; yüzü sapsarıydı , belki nabzı atmıyordu ama yaşıyordu işte) ve ağzından şu cümle çıktı : "Oyuncu...Sonsuza kadar belirsiz kalacak benim için..." Bana döndü ve şeytanın görevini bitirişinden haberim olup olmadığını sordu.Hayır olan cevabım karşısında ise kısa öyküsüne başladı :

"Görevi hem çok zor , hem de çok kolaydı aslında.Yaratılmış en aciz şeyi koydular önüne , bir de kendisine verilen yetenekler için çok kolay bir görev.Uğruna milyonlarca şehit verdiği bir kavrama asla tamamen inanmayan , onu içine sığdıramayan insanoğlunu bu kavramdan koparmak.Dinsizleştirilmiş bir insanlığı tanrının hoşgörüsüz ellerine emanet etmek.Burada art niyetli olan kim bilemiyorum evladım.Belki tanrı imkansız olduğunu düşündüğü için verdi bu görevi eski gözdesine ; amacı onun mağlubiyetini izleyip yanılmamanın verdiği üstünlük hissiyle aşağılamaktı şeytanı.Belki de kendi suretinin varoluşuna fazladan kattığı "kötü" kaderlerin suçunu başkasına atıp sürekli iyi olarak kalmak istemiştir.Kum saatleri devrildi ve süre başladı : şeytan bütün bildiklerini kullandı ; tanrıdan tüm öğrendiklerini ve kendi oluşturduklarını.Bazen oğlunu öldürtüp öfkeden çılgına çevirtti onu , bazen de dindar kavimleri yoldan çıkarıp toplu halde "yukarı davet edilmelerini" sağladı.Sonuç belki bir zafer olabilirdi "kötülük" için.Ama her zaman olmayan bir şey oldu ; kurban avcıyı yanılttı.İnsanlık kendinden beklenen belki de son şeyi gerçekleştirdi oğlum.Yarattığı bu çürüme sürecine kendini övmek ve kendi ayakları üzerinde ne kadar yol kat edebildiğini gösterebilmek için (artık hayatnı tanrısına adayıp yarattığı her değer için ona şükranlarını sunan insan değildi bu) modernleşme dedi.Artık tanrısına ya da şeytana ihtiyacı kalmadı.Kendi iyi ve kötüsü oldu zamanla.Gerçekten kendi iyisini oluştururken tanrısını örnek almıştı , güzele sahip çıktı ve çirkini sürekli kendinden uzaklaştırdı.Kötüsü ise , ah.Şeytan hiçbir zaman bu kadar zavallı ve bu kadar saldırgan olmamıştı.

Nagazaki'den sonra şeytan tanrının önüne çıktı yine."Mağlup değilim , bunu bilmeni istiyorum.Ama yarattığın kadar onursuz olmadığım için sana yalan söylemeyeceğim.Bu benim marifetim değil.Evladın kendi adımlarıyla geldi buraya kadar.Benim ayarttıklarım ise şaşkın bakışlarla izliyorlar "iyi" nin yaşadığı yeri yok etmesini.Çekiliyorum artık tanrım , bana vereceğin her cezaya hazırım.Köpeği , onu yaratanın önüne tasmayla getiremediysem suçlu olmalıyım."Eğik yüzünü kaldırdı tanrı şeytanın.Ona babasını inkar edenin sırasının şimdi geldiğini söyledi."Dünyanın tahtını gölgeyle kapadılar.Artık sen oturmalısın oraya.Kurt olmuş koyunların başına çoban değil , başka bir kurt yakışır.Şimdi git ve onların senin bana inandığın kadar inanmalarını sağla.Bu kadarı bile şimdikine göre daha çok sevindirir beni.Ceza yok.Yarattığı varlıkların pisliklerini temizleyemeyen bir tanrının cezasını hak etmedin sen."

İşte böyle evlat , artık her baktığın yerde ışığın içinden süzülen karanlığı seçebilirsin.Ağlayan çocukların yüzlerine pek az kişi gülümsüyor.Yüzü topraktan kararmış , günlerini hiçbir şey yemeden geçirenler doyuruyor ötekilerin karınlarını.Düşenler sonsuza kadar kalkamazlar bu dünyada.Ve kafasını eğen bir kişinin onurunu geri kazanmasına yardım etmek , sanırım bunu en son tanrı yaptı...Şimdi git , çocuk.Git ve kendi yolunu kendin bul.İnsanlardan yardım beklemek planlarını süresiz ertelemek olur.Eski bir dostumun söylediği gibi : Biz bu kulaklara göre ağız değiliz..."

Bir daha raslayamadım ona , ama sokaklarda olduğunu tahmin ediyorum.Şehirden başka seveni olmayan bir insan nereye gidebilir ki ? Ona bakınca ürperir insanlar yalnızlığın soluğuyla , ama ben kendi yalnızlığımın onunkini aşmasının şaşkınlığıyla donakaldım.Benim bir şehrim bile yok artık , onun bütün sokaklarını bana keşfettiren kişiyle birlikte kaybettim.Şimdi dediğim gibi bekliyorum , umudun ne kadar tehlikeli olduğunu bilmeme rağmen , çünkü o bunlardan daha fazlasına değer...

Biz karanlık olabiliriz , ama bu düşündüğün şey değil ; siyahlar içinde ağlanamayacağı anlamına gelmiyor.En çok üzülen renktir siyah , onu oluşturmak için solukluğa yenik düşen renkler için yas tutar.Komşularını en büyük düşmanları olarak belirleyen bir ırka neler anlatmaya çalışıyorum ben ? Tek başına bir renk olarak varolamazsın "ışığın" dünyasında , gel eri benimle siyahın içinde.Parmağım kesildiği zaman seninki kanasın , anca böyle iner gözlerinin önüne sana gerçeği gösterecek olan kırmızı perdeler.Kendimi düşünmem çoğu zaman senin gibi , geniş çaplı endişeler olur genelde yüreğimde gözlerim dondurucu mum ışığına dikiliyken.Hayat hakkında endişelere sahip olmalısın , böylece ölüm kutsar seni.O senin tanrına benzemez pek , verdiği sözler gerçektir.Tamam , istediğin gibi olsun.Tanrın hakkında konuşmayı burada kesiyorum.Ama bu bana seninle boşlukta karşılaştığımız zaman senin arayan bakışlarını seyrederek kırılana kadar gülme hakkı veriyor , unutma...

İnsanlar gerçeği hiç görmediler zaten..."iyi" dedikleri şeyi dışarıya kapadılar sanki kuşatılan bir kaleymiş gibi.En büyük hata da bu oldu zaten.Her savunma büyük bir saldırı beklentisidir , kendini dört duvarın içine hapsederek sadece sana saldırılmasını sağlayabilirsin.Büyük kapılar kapandı üzerimize , yaşamamızı sağlayan ne varsa aldılar ellerimizden.Bizden de tekrar içeri girmek isteyenler oldu ; onları da sürünerek dışarı çıkmaya güçleri yetmeyen birer zavallı olana kadar kullandılar.Bu bir isyan oldu zamanla ; beyazın yorgunluğuna karşı siyahın yırtıcı nefreti ve hüznü.Subayların yönetmediği , sadece yağmurda ıslatılmış siyah zırhlara sahip bir kaç piyonun ; taşlarına hiç dokunulmamış öfkeli ve korkak bir şaha açtığı savaş bu.Artık hiçbir hareketimi kontrol etmek zorunda değilim , beni aşağılayacak ya da överek gururumu okşayacak kimseler yok yakınlarımda.Yola çıkarken attım üzerimden bütün eksiklerimi , şimdi sadece beni ben yapan hatalarla yaşıyorum.Mücadele sürüyor dostum , ve kimin kazanacağı belli değil , tek bildiğim kimin kaybedeceği...

Siz köşede uyuyan küçük bebeğime zarar veriyorsunuz , daha önce yüksek bulduğunuz amaçlar için soysuzca şehirleri yakıp kadınları kirlettiğiniz gibi !Şimdi büyüyen göz bebeklerini küçült ve beni daha dikkatli dinle , kendim hiç bir zaman varlığımı umursamadım.Ama savaşçının inadı sabrının bittiği yerde başlar , ve ben ümitsiz gözlerle izliyorum kapımı zorlamanızı.Ümitsizlik çaresizliğin başlangıcında duruyor bu aralar.Ve çaresiz bir adam her şeyi yapabilir sevdiğini korumak için.Şimdi git.Beni son görüşün olmayacak bu , şehirimi geri kazandığım zaman daha güçlü bir adam olacağım , o yüzden şimdiden adımı iyi öğrenmeye bak.Git ve beni bekleyişimle başbaşa bırak dostum.Belki kadınım geri döndüğü zaman beni ayağa kaldırabilir...Ah insanoğlu , senin tanrın hep dar kapılardan geçirmek istedi beni...Hırçınlığım bundan işte..

Hiç yorum yok: